Müzik ve Ses Bilimsel Araştırmalar

MÜZİK ve SES MAKALE ARAŞTIRMA

NÖRONAL NOTALAR

Son yıllarda nörobilimde elde edilen gelişmelerle artık müziğin beynimizi nasıl etkilediğini öğrenmeye başladık. Bu çalışmalar sonucu müziği evrensel kılan sırların perdesini aralarken müziğin olağanüstü gücü ile beynimizin fiziksel yapısını değiştirebileceğimizi ve müzik eğitimi ile başarımızı artırabileceğimizi de öğrendik.

 

Müzik sadece “hoş zaman geçirmek, rahatlamak veya heyecanlanmak” için dinlenen ses dizilerinden ibaret değil; müzik doğrudan beynimizi biçimlendirici ve hayatımızı yönlendirici bir etkiye sahip.

Whole Brain Method, BGP Modülü Sayfasının Devamını Okumak İçin Tıklayınız.

 

Müzik Beyinde Nasıl İlerliyor?

Amerika Birleşik Devletleri Maryland Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Psikiyatri Uzmanı Dr. Ulaş Mehmet Çamsarı, müziğin beyindeki iletilmesi ve etkisi ile ilgili şu bilgileri verdi: “Müziği oluşturan seslerin beyindeki yolculuğu, kulak kepçesinden içeriye girdikten hemen sonra başlar. Kulaktan içeriye giren ses dalgaları dış kulakta kısa bir süre seyahat ettikten sonra, orta kulakta bulunan kulak zarı ve kulak kemikleri aracılığıyla işitme sinirini (8. numaralı kranyal sinir = nervus vestibulocochlearis) kullanarak sinir uyarılarına dönüşür. Ses dalgasını yolculuğu orada bitmiştir ve ses artık nöronların anladığı dile tercüme edilmiştir. Tercüme edilmiş sinir uyarıları içkulakta bulunan koklea epitelyal hücrelerine (hair cells) taşınır ve buradan medullaya geçer. Sinir uyarıları, işitsel medullada bulunan dorsal ve ventral çekirdekler (kalp hızını düzenleyici çekirdekler = cardioregulatory nuclei) aracılığıyla orta beyindeki (midbrain) inferior kolliküle taşınır buradan thalamus bölgesindeki medyal genikulat cisme doğru devam ederler. Uyarılar, thalamusa ulaştıktan sonra buradan beynin temporal lobunun işitsel korteks tabakasına ulaşır. İşitsel korteks sesin sinir uyarılarına dönüşmüş halinin değerlendirildiği beyindeki en üst merkezdir. Müziğin birey tarafından anlaşıldığı ve değerlendirildiği ilk an burada başlar ama yolculuk burada bitmeyecektir. İşitsel kortekse ulaşan uyarılar bir taraftan birey tarafından değerlendirilirken bir taraftan değişik bağlantılar yapmaya devam ederler. İşitsel korteksten amigdala çekirdek grubunun dış kısmı (lateral) aracılığıyla medulla’ya kardiyak düzenleyici çekirdeklere (cardioregulatory nuclei) doğru geri dönerler. Aynı uyarılar amigdalanın basolateral ve sentromedyal çekirdekleri aracılığıyla hipotalamusa ulaşarak değişik salgıların örneğin kortizol düzenlenmesine etki edebildiği bilinmektedir.

 

 

Müzik Beyindeki Yolculuğu Sırasında Ne Gibi Etkilere Yol Açabilir?

Müziğin (ses dalgalarının) beyinde yürüdüğü yollara bakılarak kalp hızını, kan basıncını ve buna bağlı olarak kişinin kaygı (anksiyete) seviyesini etkileyebildiğini ileri sürmek mümkündür. Bu düzenlemelerin tam olarak nasıl yapıldığını açıklayacak yeterli derecede veri yok. Ancak bu değerlendirmeler sadece ses dalgalarının işitsel kortekse, diğer deyişle, beynin müziği “okuduğu” alana ulaşana dek geçtiği yollarda yaptığı düşünülen etkilerdir. Müziğin işitsel kortekste “okunmasından” sonra bilinen devam yolları dışında, ne gibi ileri uyarılar verdiği ve uyarıların bireyden bireye nasıl değişiklik göstereceği konusu bir sırdır. Müziğin “anlamlandırıldığı” andan itibaren her bireydeki anlamlanma sürecine göre, beyin korteksinde diğer alanlardan bilgi çağıracağı (anılar), duyu merkezlerinden daha önce alınmış verilere ulaşabileceği, müziğin daha önce dinlendiği anda kaydedilen tatlar, kokular, duyular düşünülürse eğer, her bireyin beyninde aynı müziğin tam olarak ne yaptığını genel geçer nörofizyolojik bir mekanizma ile açıklamak mevcut bilimsel bilgiler ışığında mümkün değil.

 

Müzik Bağımlılık Yapabilir mi?

Müziğin nöral verilere dönüştükten sonra işitsel kortekse kadar ulaştığı yollarda bağımlılık yolağı olarak bilinen nucleus accumbens, ventral tegmenal alan sistemi ile direk ilişki kurduğuna dair bilimsel bir veri yok. Ancak daha önce açıklandığı üzere, müziğin oluşturduğu sinirsel verinin işitsel kortekse değerlendirildikten sonra çok karmaşık bir değerlendirmeye tabi tutulduğu ve bireyden bireye sınırsız bir çeşitlilik göstereceği tahmin edilebilir. Eğer işitsel korteks, okuduğu bu veriyi “motive bir davranışa” dönüştürmenin bir sinirsel yolağını oluşturabilirse (nucleus accumbens -ventral tegmental alan yolağında nörotransmitter salınımına ulaşabilirse) o halde, oluşacak motive davranış, ödüllendirilmiş (reinforced) bir davranış haline gelebilir. Fizyolojik bağımlılık olarak adlandırılan sendromların bilinenlerinin tamamı alkol, uyuşturucu ve ilaç bağımlılığı beyinde nucleus accumbens-ventral tegmental sistemi kullanarak bağımlılık sendromunu ortaya çıkarır ve bunun devamı için gerekli motive davranışlara yol açarlar. Müziksel verinin, beyin tarafından okunduktan sonra bu özel alana sinirsel yolla ulaşabilen ve geribildirim alabilen bir sinirsel, döngü oluşturabildiğine dair bilimsel bir veri yoktur,

 

Müzik Parçalarındaki “Zirve Peryotları” Nelerdir?

İnsanların müzik dinleme biçimleri incelendiğinde görülecektir ki, bir müzik parçasının her anı eşit derecede keyifli uyarıya yol açmaz. Müzik parçasının bazı kısımları özellikle beğenilir ve yeniden dinlendiğinde o kısımlar beklenir. Bu “zirve peryotları” parçanın çoğunluğunu oluşturuyorsa o parçayı severiz ve yeniden dinlemek isteriz. Bu zirve peryotları çok uzun bir parçanın ortasına saklanmışsa aynı derecede istekle dinlemeyebiliriz ya da o kısmına ulaşmak için ileri sarabiliriz. Eğer bu zirve peryotlarından hiç yoksa, diğer deyişle, keyif verici müziksel veri parçanın hiçbir yerinde yoksa, o halde bu parçayı genellikle bir daha dinlemek istemeyiz. Müziğin insan beyninde yol açtığı karmaşık etkilerin (özellikle işitsel korteks tarafından okunduktan sonrakiler) sırrı bu “zirve” noktalarındadır. Kimi zaman bize güzel bir anıyı hatırlattığı için, kimi zaman sevdiğimiz bir tadı aklımıza getirdiği için, kimi zaman ise sadece zirve peryodunun işitsel korteksteki tercümesinin bize verdiği anlık keyif nedeniyle bazen parçaları dinlerken bu zirve noktaları hiç bitmesin isteriz. Zirve anlarının her bireyde sınırsız derecede çeşitlilik gösterebilmesi de bu zirve anlarının işitsel korteks tarafından “okunmasından” sonra oluşabildiğini desteklemektedir, şayet müziksel verinin daha once açıklandığı üzere, kulaktan girdikten sonra işitsel kortekse kadar aldığı yol tüm insanlarda benzerdir, ama her müziksel verinin “anlamlandırılması” sürecinden sonra olup bitenler sırrını korumaktadır. Bu zirve peryotları sırasında yaşanan çok kısa süren “keyif” anının nasıl oluştuğu ve bu süreçte beyindeki bağımlılık merkezi olarak bilinen nucleus accumbens, ventral tegmental alan yolağında herhangi bir etkinlik olup olmadığı bilinmemektedir.

 

Müzik Kadında ve Erkekte Farklı Etkilere Yol Açar mı?

Kadın ve erkek beyni birbirinden hem yapısal olarak hem de gelişimsel olarak farklıdır. Her iki beynin birbirine üstün olduğu değişik alanlar olduğu bilinmektedir. Anne karnında cinsiyet belirlendiğinden itibaren ve yaşam boyunca her iki cinsiyet farklı hormonlara maruz kalarak gelişmektedir. Yaşam boyu devam eden hormonal dengelerin ve yapısal değişikliklerin aynı kökene sahip ama ciddi yapısal ve işleyiş farklılıklarına sahip iki değişik beyni ortaya çıkardığı çok açıktır. Birçok bilgiyi farklı üstünlüklere ve özelliklere göre değişik işleyen erkek ve kadın beyninin, müziksel veriyi de işlerken farklılık gösterebileceği ileri sürülebilir. Ancak müziğin beyinde yaptığı değişiklikler yukarı açıklandığı üzere çok daha temel noktalarda bireysel çeşitliliğin yarattığı kompleks bir takım mekanizmalara tabidir ve kadın erkek beyninin bu konudaki farklılıklarının detaylı değerlendirilmesini yapabilmek mevcut bilimsel veriler ve bilinen mekanizmalar ışığında mümkün görünmemektedir.”

 

 

 

“Alzheimer Hastalığı gibi Yıkıcı Durumlarda Bile, Müzikle Uğraşmış İnsanların Müzikal Yetenekleri Çok Az Zarar Görüyor”

Beynin bütün bilişsel yeteneklerini birer birer kaybettiği Alzheimer hastalığı gibi yıkıcı durumlarda bile, müzikle uğraşmış insanların müzikal yetenekleri çok az zarar görüyor ve kimi zaman kendi adını dahi hatırlayamayan insanlar, eskiden öğrendikleri ezgileri rahatlıkla hatırlayıp terennüm edebiliyorlar, Oliver Sacks’ın kitabında bu konuda ilginç örnekler var. Bu da müziğin beynimizde ne kadar derin ve kalıcı bir biçimde kaydedildiğinin bir başka göstergesi.

 

Yazar Daniel Levitin’in “This is Your Brain on Music” adlı kitabında beynin müzikle olan ilişkisi hakkında çok ilginç bilgiye yer veriyor. Kişiler, belli bir yaştan sonra, duydukları herhangi bir müzik ezgisini, zihinlerindeki bu şemalara göre değerlendirerek algılıyor ve onlarla bu şemalara göre bağlantı kuruyorlar. Levitin’e göre bu şemalar, algımızı belirleyen yaşamsal öneme sahip süzgeçler gibi iş görerek, neyi nasıl algılayacağımızı dahi belirliyorlar!

 

Beyin, Dinlediği Müzik Türlerine Göre “Formatlanıyor”

Çocukların müziğe olan ilgisi anne karnından başlamakla birlikte yaklaşık 10 yaş civarında şemaların teşekkül etme süreci başlıyor ve bu dönemde müzikal arayışlar gündeme geliyor. 14 yaş civarında ise o zamana kadar dinlenen müzik kalıplarına hissi olarak yapılan bağlantıların da etkisiyle, müzik tercihleri sağlam bir şekilde oturmaya başlıyor.
“Müzik Algılaması ve Dil Yeteneğinin Beyinde Yönetildiği Noktaları Kısmen Biliyoruz”

Müzik sadece “hoş zaman geçirmek, rahatlamak veya heyecanlanmak” için dinlenen ses dizilerinden ibaret değil; müzik doğrudan beynimizi biçimlendirici ve hayatımızı yönlendirici bir etkiye sahip. Müzik tüm insan toplumlarında ortak bir özellik. Dünyanın ücra köşelerinde yaşayan bazı kabilelerde, sayı ve renk gibi kavramlar bulunmazken, bir “dil” ve özel bir “müzik” muhakkak karşımıza çıkıyor. Müziğin evrenselliği hususunda başlı başına ilginç bir bulgu. Müzik algılaması ve dil yeteneğinin beyinde yönetildiği noktaları kısmen biliyoruz. Fakat bunların arasındaki ilişkileri; veya eğer mevcutsa, dilin müziğini ve müziğin dilini çözümleyen ortak beyin bölgelerini henüz tam olarak keşfedemedik. Bildiklerimizden bazıları şunlar: Müzik ve sesler, öncelikle beynimizin yan kısımları olan temporal loblardaki işitme merkezlerinde çözümleniyor. Ardından, parietooksipitotemporal korteks denen, beynimizin sol yan-arka bölümlerinde yer alan ve içinde Wernicke alanı olarak bildiğimiz özel bölgeleri de içeren “ilişkilendirme” (asosiyasyon) alanlarında, bu verilerin “anlamı” çözümleniyor.

 

“Beynin Sağ Bölgesindeki Hasarlar Genellikle Müziğin Duygusunu Anlamayı Etkiler”

Ardından beyin devrelerimiz müzik verilerini beynin iç kısımlarında “limbik sistem” olarak bildiğimiz, hislerimizi ve iç dünyamızı kontrol eden bölgelere yönlendirmesiyle, müziğin “duygusal” anlamları deşifre ediliyor. Bu deşifreye göre de bedenimizde, beynin üst kısımları ve hipotalamus dediğimiz kontrol merkezi üzerinden karmaşık tepkiler üretiliyor. Gözlerimiz yaşarabiliyor, kas gerginliğimiz azalabiliyor, hatta bağışıklık sistemimizin çalışması değiştirilebiliyor. Bunlar beynimizin daha ziyade “sol” yarısında olan işler. Bu bölgelerin sağ taraftaki karşılıkları ise müziğin “armonik” çözümlemesini yaparak, duygusal deşifreyi sağlayacak olan limbik sisteme ilave veri sağlıyorlar. Nitekim, beynin sağ bölgesindeki hasarlar genellikle müziğin duygusunu anlamayı etkilerken, soldaki hasarlar daha çok metrik çözümlemeyi ritim, tempo ve ton algılamasını bozuyor.

 

“Beyincik Gürültü İşitilmesinde Aktifleşmiyor Ama “Müzik” Duyulduğunda Aktif Oluyor”

Amigdala ve hippokampus, sırasıyla duygulanım ve hafıza ile görevli olan en önemli limbik alanların başında gelir. Hipotalamus ise çok küçük hacimli bir bölge olmasına rağmen tüm vücut üzerinde kontrol sahibi olan adeta vücudun orkestra şefliğini üstlenen bir bölge ve duygusal dünyamızın bedenimize şuursuz olarak yansımasını kontrol eden bölgelerin de başında geliyor. Beyincik (cerebellum), aslında hareketlerimizi kontrol eden, dengemizi korumamızı sağlayan bir hareket bilgisayarı gibi işlev görür. Beyne oranla bayağı küçük olmasına rağmen, beyindeki toplam sinir hücresi sayısının yarısından fazla sayıda sinir hücresi içermesi açısından dikkate değer bir bölgedir. Bütün vücuttan denge ve duyu verilerini alarak vücudun durumu hakkında bilgi edinen, hareketlerimizin konuşma dahil amacına uygun gerçekleşmesini sağlayan bu yapının müzikle aktive olması ilginçtir. Yapılan deneyler, beyinciğin gürültü işitilmesinde aktifleşmediğini ama “müzik” duyulduğunda aktif olduğunu gösteriyor. Hareket sistemimizin kalbinin bu şekilde müzikten etkilenmesi de elbette ki “dans” dediğimiz hadisenin sadece öğrenilen bir tepki olmadığını gösteriyor. Zira birçok deneyde, çalınan müziğin temposuna uygun beden hareketleri birçok denekte kendiliğinden ortaya çıkıyor.”

 

 

 

 

Sürekli Müzik Aleti Çalmak Beynin Büyüklüğünü Olumlu Yönde Etkiliyor

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Odyoloji ve Konuşma Bozuklukları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erol Belgin, şunları söyledi: “Müzik dinlemenin ve müzikle uğraşmanın faydaları çok boyutludur. Müzik çocukların kendini ifade etme yeteneklerini geliştirir, estetik, yaratıcı ve yapıcı düşünme kapasitelerini artırır. Müzikle birlikte disiplin gibi konular çocuğa yavaş yavaş aşılanabilir. Müzik akademik performansı da olumlu etkiler. Okul çağındaki çocukların daha hızlı okumaları; yazma, anlama ve düşünmede öğrenme güçlüğü çeken çocukların eğitimleri; stresin ve sıkıntının azaltılması yine müzikle başarılabilir. Bilim adamlarına göre müzik, bilişsel düşünme kabiliyetini artırmaktadır. Bilişsel düşünme ile müzik arasında güçlü bir ilişki olduğundan müzikle uğraşanlarda ya da sık müzik dinleyenlerde beyin aktivitesi artmaktadır. Almanya’da Friedrich Schiller Üniversitesinde yürütülmüş araştırmalar sonucunda profesyonel ya da amatör olarak müzikle uğraşan insanların beyinlerinin daha büyük olduğu belirlenmiştir. Düzenli olarak müzik aleti çalmanın beynin görme, duyma, hareket etme ve koordinasyonla ilgili bölümlerinin büyümesini sağladığı tespit edilmiştir. Araştırma çerçevesinde, müzikten anlamayan ve müzikle amatör veya profesyonel olarak ilgilenen kişiler seçmişlerdir. Yapılan MR (manyetik rezonans) görüntülerinin müzisyenlerin beyinlerinin daha büyük olduğunu açıkça gösterdiğini belirlemiş, müzisyenlerin beyinlerinde duyma, görme, hareket etme ve koordinasyonla ilgili bölgelerde daha fazla “gri madde (gri hücre)” olduğunu saptamışlardır. Ayrıca MR görüntülerinden müzik aleti çalan ve günlük hayatta ağırlıklı olarak sağ elini kullandığını ifade eden kişilerin aslında sol ellerini de daha sık kullandıklarını tespit ederken, sürekli müzik aleti çalmanın beynin büyüklüğünü olumlu etkilediği sonucuna varmışlardır. Bunu da beynin kaslar gibi egzersiz yaptıkça büyüdüğünü; örneğin, piyano çalmanın notaları algılayan beynin tuşlara dokunan parmaklara ve pedallara basan ayağa emir vermesiyle bir koordinasyon oluşturarak beynin birden fazla bölgesini aynı anda çalıştırdığını, çok yönlü düşünmeyi ve bağlantılar kurmayı sağladığını, dolayısıyla da beynin kullanımını geliştirdiğini belirtmişlerdir.

 

“Kaliteli Müzik Beyine Yeni Nöral Bağlantılar Kazandırır”

Müzik hem bir sanat hem de bir bilimdir. Matematiksel bir mantık, disiplin, diyalog kurma, zamanı kullanma ve ilişkiler sanatıdır. Seslerin özel bir matematiksel dizilimidir. Bununla birlikte, müzik, beyin gelişimi için önemli bir uyarandır. Çocukların beyinlerinin hızlı gelişimi doğum öncesi dönemde başlar ve doğumdan sonra da devam eder. Doğumdan önce hücre oluşumu neredeyse tamamlanmasına rağmen yenidoğan bir bebekte yaklaşık 100 milyar beyin hücresi vardır. Beyin maturasyonu, önemli nöral yollar ve bağlantılar doğumdan sonra erken çocukluk döneminde ilerleyici olarak gelişir. Bu nedenle, erken çocukluk dönemi, beyin ve santral sinir sisteminin nasıl büyüyüp geliştiğinin belirlenmesinde önemli bir etkiye sahip olan çevrenin gelişimindeki bir süreçtir. Bilimsel araştırmalar, beynin bu kritik dönemde uygun uyarı almadığında, daha sonraki zamanlarda yeni nöral bağlantılar oluşturamayacağını belirtmektedir. Kaliteli müzik beyine yeni nöral bağlantılar kazandırır ve beyin gelişimini hızlandırır. Örneğin, müzisyenlerde, corpus callasum daha kalındır. Corpus callosum, sağ ve sol hemisfer arasındaki bağlantıyı sağlar ve hemisferler arası iletişimi kolaylaştırır. Buna karşılık, doğumdan önce ve yaşamın ilk yıllarında dinlenilen kalitesiz müzik, beyin gelişimini ve yeni nöral bağlantıların oluşumunu engeller. Sesteki özel matematiksel düzenleme beyindeki alfa dalgalarını uyararak kişiyi sakinleştirir ve gevşetir. Klasik batı ve Türk müziğinin insan beyni üzerinde olumlu etkileri olur. Anne karnındaki bebek klasik müzik dinleyince yumuşak hareketler yaparken, rock türü müzikler dinleyince tekmelerin şiddeti artıyor. Bilim adamlarına göre, alçak frekanslı tonların fazlaca bulunduğu rock müzik, kişiyi mekanik olarak hareketlendirir ancak, mental ve fiziksel enerjiyi deşarj eder. Nitelikli müzik, beynin işitme yani müzikle ilgili bölümü olan sağ temporal lobunu ve “uzaysal algı”yı güçlendiriyor.

 

 

Müzik Endorfin Salgılatır

Sesteki özel matematiksel düzenleme beyindeki alfa dalgalarını uyararak kişiyi sakinleştirir ve gevşetir. Klasik müzik matematiksel düşünceyi güçlendirir ve öğrenme fonksiyonuna yardımcı olur. Sesteki özel matematiksel düzenleme beyindeki alfa dalgalarını uyararak kişiyi sakinleştirir ve gevşetir. Bu durum, öğrenme kapasitesini artırır. Müzik ayrıca, beynin doğal bir kimyasalı olan ve salgılanması halinde rahatlık, güzel duygular ve heyecan veren endorfin salgısını artırır. Endorfinin salgılanması, ağrıyı ve stresi azaltır, yaşlanma sürecini yavaşlatır.

 

“Enstrüman Dersi Alan Okul Öncesi Çocuklarda Uzaysal Algı, Bu Eğitimi Almayanlardan Yüzde 34 Daha Fazla”

“Müzik ruhun gıdası” sözü çok doğru ve bilimsel bir ifade. Kulaktan beyne giden sesler beyinde olağanüstü elektriksel ve metabolik hareketlilik sağlar. Beyin birtakım hormonlar salgılar. Damarlar genişler, tansiyon düşer, tüm vücuda canlılık ve zindelik gelir. Hangi yaşta olursanız olun enstrüman çalmak, işitme ve konuşmayla ilgili temporal lobları önemli ölçüde geliştirir ve işitme ve lisanla ilgili yetileri güçlendirir. Enstrüman çalarken beyin kabuğunda fizyolojik değişiklikler, çok sayıda aktivite göze çarpar. Enstrüman dersi alan okul öncesi çocuklardaki uzaysal algının bu eğitimi almayanlardan yüzde 34 daha fazla olduğu görülmüştür.

 

“Hamile Kadınlar 7. Aydan İtibaren Bebeklerine Müzik Dinletsin”

İnsanın müzik ile iletişimi anne karnında başlar. Küçük yaştan itibaren iyi müzik ile beslenen çocuklar, büyüdükleri zaman müzisyen olmasalar bile iyi birer müzik dinleyicisi olurlar. Hamile kadınların yedinci aydan itibaren bebeklerine müzik dinletmesi, çocuğun kişiliğinin oluşmasına, davranışlarının ve gözlem yeteneğinin gelişmesine katkı sağlıyor. Bebekler, anne karnında dinledikleri müzikleri doğduktan sonra hatırlar. Anne karnında klasik müzik dinleyen bebekler, yumuşak hareketler yapar. Rock türü müzik dinleyen bebekler ise, sert tekmeler atar. Bebek, bu tarz müziklerden hoşlanmaz. İnsan dünyaya geldiği zaman hayatına ilk giren müzik, ‘ninni’dir. Ninni, dinginlik sağlayan bir makama sahiptir. Anne sesi ile bütünleştiği zaman da bebeği huzura kavuşturarak, uyutur. Erken dönemde ninni ile başlayan ve ardından gelen düzgün uyarılar, çocuklarda kendini iyi ifade edebilme becerisine, estetik duygusuna, spor gelişimi ve ritmik gelişimine, ses ve dil gelişimine, sosyal ve grup gelişime katkı sağlar. Bir çocuğun gelişmiş ölçütleri de bunlar ile orantılıdır. Piyano çalmak beyin gelişimine büyük katkı sağlar. Müzik eğitimi için mutlaka bir enstrüman çalmak şart.

 

 

Fonksiyonel MR Görüntüleme ve Müzik

Avrupa Nöroradyoloji Dernek Başkanı Prof. Dr. Turgut Tali konu ile ilgili şu bilgileri verdi: “Fonksiyonel MR görüntüleme, BOLD “blood oxygen level dependent” tekniği kullanılarak yapılır. Hastalara değerlendirilecek fonksiyon (sensörimotor, konuşma veya bellek gibi) ile ilgili paradigmalar uygulanarak nöronal aktiviteye sekonder gelişen doku kanlanmasındaki anlık değişikliklerden sinyaller elde edilir. Sinirsel aktivitedeki artış oksijen tüketiminde ve enerji metabolizmasında artışa neden olur. Oksijenini yitiren hemoglobin konsantrasyonu artar ve manyetik sinyalde küçülme meydana gelir. Yerel kan akımındaki artış ile saniyeler içerisinde oksijen tüketiminde artış olur. Beyin kan akımındaki artış, oksijen tüketimindeki artışın üzerine çıktığından oksi-hemoglobin konsantrasyonu artar ve sinyal büyüklüğünde artış görülür. Fonksiyonel MRG; tümör ve epilepsi cerrahisi öncesinde preoperatif planlama açısından çok önemlidir, böylece lezyonlarin motor-duyusal korteks, konuşma ve bellek merkezleriyle ilişkisini belirlemek mümkün olmaktadır. Müzik insan türünün en eski ve en temel sosyokognitif parçalarından biridir. İnsanın müzik yeteneğinin dilin evriminde anahtar filogenetik öneme sahip olduğu ve müzik yapma davranışının iletişim, grup koordinasyonu ve sosyal birliktelik gibi evrimsel fonksiyonların gelişiminde rol oynadığı düşünülmektedir.

 

“Fonksiyonel MR Çalışması ile Düzenli veya Düzensiz Akortta Parçalar Dinletmek”

Fonksiyonel MR, dinletilen müziğin beyinde nasıl bir metabolik etki oluşturduğunu tespit etmeye yarar. Bir fonksiyonel MR çalışmasında polifonik müzikle istirahat eden bireylerde beyin korteksinin ön ve yan bölgelerinde (frontal, temporal, pariyetal) kan akımı artışı olduğu ve sonuçta dikkat, hafıza, anlamlandırma ve hedefe yönelme fonksiyonlarının arttığı gözlenmiştir. Değişken derecelerde müzik eğitimi almış 10 yaşındaki çocuklar, daha önce müzik eğitimi almamış erişkinler ve erişkin müzisyenlerle yapılan bir fonksiyonel MR çalışmasında, gönüllülere düzenli veya düzensiz akortta parçalar dinletilmiştir. Düzensiz akort dinletilen erişkenlerde inferior frontal girus, orbital frontolateral korteks, anterior insula, ventrolateral premotor korteks, superior temporal girusun anterior ve posterior alanları, superior temporal sulkus ve supramarginal girusta aktivasyon sinyalleri izlenmiştir. Çocuklardaki aktivasyon paterni sağ hemisferde erişkinlerdekine benzer iken, erişkinlerde sol hemisferde supramarginal girusta, prefrontal alanlarda ve temporal alanlarda daha geniş aktivasyon alanları izlenmiştir. Hem erişkin, hem de çocuklarda müzik eğitimi almış olmak frontal operkulum ve superior temporal girus anterior kesiminde daha kuvvetli aktivasyon sinyalleriyle sonuçlanmıştır.

 

Yüksek Frekanslı Müzik

Fransız tıp ve bilim akademileri üyesi Dr. Alfred Tomatis’e göre, beyin hücrelerindeki elektriksel enerjinin azalması konsantrasyonun bozulmasına ve yorgunluğa sebep olmaktadır. Bu durumda beynin piller gibi şarj edilmesi gerekmektedir. Tomatis, beynin enerjiyle şarj edilme yollarından biri olarak 5000 ila 8000 Hz arasında yüksek frekanslar içeren müziklerin dinlenmesinin olduğunu saptamıştır. Yıllar süren analizlerden sonra Tomatis bu frekans aralığındaki seslerin Mozart müziklerinde çok sayıda mevcut olduğunu tespit etmiştir. Mozart müziği sağ temporal lobu güçlendirmekte ve uzaysal algıyı geliştirmektedir.”

 

 

Piyanonun Sihiri

Doç. Ömür Dolgun iki yıldır hiperaktif çocuklara eğitim veriyor. Notalarla dikkat eksikliği gideriliyor. Duygusal gelişim sağlanıyor

Müzik eğitimi alabilmek tarihin her döneminde ayrıcalık sayılmış. Günümüzde ise müzik eğitimi almamak artık ciddi eksiklik olarak görülüyor. Konservatuvarların yanı sıra özel eğitim kurumları ve çeşitli kurslar yoğun olarak bu eğitimi veriyor. Üstelik eğitimi alma nedeni profesyonel olarak müzikle uğraşmak değil her zaman. Çocuğun gelişimi için şart olarak görülüyor artık bu eğitim. Hiperaktif çocukların tedavisinde de müzik eğitimi özellikle piyano eğitimi önemli bir rol oynuyor. Doç. Ömür Dolgun, İzmir’in tanınmış piyano eğitmenlerinden biri. Son iki yıldır da hiperaktif çocuklarla çalışıyor. Doç. Dolgun bu hafta Pazartesi Sohbetime konuk oldu. Yaklaşık olarak 2 yılda 10nun üzerinde hiperaktivite teşhisi konmuş çocukla piyano eğitimi üzerine çalışmalarım oldu. Piyano çalmak, küçük motor becerilerin geliştirilmesinde, dikkat eksikliğinin azaltılmasında, cognitive (bilişsel) ve duygusal gelişiminde azımsanmayacak bir role sahiptir. Hiperaktif çocuğun notalarla meşgul olması dikkat eksikliğini bir ölçüde de olsa giderirken, piyano eğitimi sırasında beynin her iki lobunu da kullanma zorunluluğu bilişsel yetilerini geliştirir. Piyano derslerinin bireysel yapılması ise çocuğun sosyal fobi durumunu (varsa) giderirken duygusal gelişimine de katkıda bulunur. Son yıllarda hiperaktiviteli çocuklarla çalışıyorsunuz. Etkili oluyor mu bu çalışmalar? Karşılaştığım en büyük zorluk sosyofobik veya davranış bozukluğu gözlenen ya da manik çocukların Hiperaktivite teşhisiyle önüme gelmesidir. Ritalin ve benzeri ilaçları kullanan bu çocukların gerçek durumlarının gölgelendiğini gözlemledim. Özelikle aşırı otoriter ve talepkâr ebeveyne sahip çocuklarda sosyal fobiden ötürü davranış bozuklukları görülebiliyor. Bu çocuklar fevri davranışlarda bulunabiliyor. Normal bir çocuğu kızdırmayacak uyaranlar bu çocukları ajite edebiliyor. Kalıtımsal olarak manik olan çocuklar da yine yanlış teşhis konulan çocuklar sınıfına dahildir. Hastalığı tedavi yolları aranacağına, hastalığın semptomlarını absorbe etmeye çalışmak ne kadar akılcılıkla bağdaşır düşünmek lazım. Özellikle ritalin benzeri ilaçları kullanan çocuklarda ileride madde bağımlılığının gözlenebileceği pek çok kişi tarafından savlanmıştır. İkinci büyük zorluk ise Tıp Fakültesinden bu işin uzmanlarıyla ortak bir çalışma içine girme fırsatını oluşturamamaktır. Bu çalışmaları yaparken karşılaştığınız zorluklar neler? Müzik eğitiminin, özellikle de piyano eğitiminin çocukların zeka gelişimini tetiklediği pek çok bilimsel araştırmayla ortaya konmuş bir gerçektir. Her iki elin polifonik olarak aynı anda kullanılması beynin her iki lobunu çalıştırır. Bu arada pedalların da kullanılması gibi kombine hareketler motor becerileri arttırırken zekayı da geliştirir. Genelde piyano eğitiminin çocukların zeka gelişimi üzerine etkileri nedir? 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmesi, ortaokul düzeyinde öğrenci almak zorundaki konservatuvara sanatçı adayı akışını engelledi. Bu engeli kursiyer öğrenci kaydederek aşmaya çalıştık. Bir ilköğretim okulunda öğranci olan çocuğumuz aynı zaman da okulumuza kursiyer oluyor. Eylül ayında yapılan bir sınavla konservatuvara kursiyer öğrenci alımı yapılıyor. Ancak gayet olumlu başlayan bu hareket bazı sorunları da beraberinde getirdi. Konservatuvar eğitimi özenilen bir eğitim. 8 yıllık zorunlu eğitim konservatuvarları sizce nasıl etkiledi? Bu sorunları daha iyi gözlemleyebilmek için konservatuvar tarihçesine bakmak faydalı olacaktır. Cumhuriyetimizin ilk kurulduğu zamanlarda her konuda olduğu gibi eğitim konusunda da devrimler yapılmıştır. Ancak eğitim devrimini sadece harf devrimiyle sınırlı olduğunu düşünmek Cumhuriyetimizin kurucularını en nazik ifadeyle hafife almak olacaktır.

 

09.08.2004 Tarihli Milliyet Gazetesi Haberidir.

 

 

PİYANO ve MÜZİK ZEKAYI GELİŞTİRİYOR

Müziğin Zeka Gelişimine Etkisi

Uzmanlar müziğin çocuk gelişimi üzerindeki etkisini uzun süredir incelemektedirler. Bu alandaki ilk çalışma “Mozart Etkisi” adını taşıyan bir deneydir. Şüphesiz ki 14 Ekim 1993 yılında “Nature” dergisinde de yayımlanan bu araştırma kısa sürede popüler olmuş ve toplumda etkilerini hemen göstermiştir. Araştırma; klasik müzik – IQ ilişkisi üzerine kurulmuştur. Yapılan deneyde 36 lise öğrencisine belli bir süre, her gün 10 dakika boyunca Mozart’ın iki piyano için yazdığı re majör sonat dinletilmiş ve neticesinde çocukların IQ’larında bir artış görülmüştür. Aynı gruba dinletilen new age ve dans müziği ise Mozart’ın yarattığı etkiyi yaratmamıştır. Mozart Etkisi deneyini gerçekleştiren Amerikalı bilim adamları; Kaliforniya’daki Irvine Üniversitesi’nin Öğrenme ve Hafıza Nörobiyolojisi Bölümü’nde görev alan fizikçi Gordon L. Shaw ve Wisconsin Üniversitesi’nden psikolog Frances H. Rauscher’a göre okulöncesi çocukların beyninin tıpkı bir plastik gibi olduğunu ve erken yaşlarda verilecek birtakım eğitimlerle beyinlerinin şekillendirilip beslenmesinin mümkün olduğunu savunmuşlardır. Onlara göre çalgı aleti çalmak özellikle piyano; beyin ve beden arasındaki bağlantıyı kurması, hem ruha hem de fiziğe etki etmesiyle bu yöntemin en etkili aracı olarak ortaya çıkmıştır.

Shaw ve Rauscher’in bir diğer araştırmasına göre, okulöncesi çocuklara piyano dersi vermek, çocukların fen ve matematikte üstün özellikler göstermelerinde gerekli olan zihinsel yapıyı olgunlaştırmanın en etkili yolu olmuştur 1 . Shaw ve Rauscher bu bulguya 78 anaokulu çocuklarının üzerinde yaptıkları deney ile vardılar. Üç – dört yaşlarındaki anaokulu çocuklarının ailelerinin sosyo – ekonomik – kültürel yapılarının, gittikleri anaokullarının eşdeğer olmasına dikkat edilerek seçilen 78 çocuk dört gruba ayrıldı. Birinci gruba şan ve piyano dersi, ikinci gruba sadece şan dersi, üçüncü gruba bilgisayar dersi verilirken, dördüncü gruptakilere hiçbir şey öğretilmedi. Çocuklar haftada iki kez 15’er dakikalık piyano dersi alıyordu, her çocuğun eşit süreyle ders almasına da dikkat ediliyordu. Sekiz ay boyunca diğer grupların da çalışmaları sürdü. Bu eğitimin ardından 78 çocuğa zekâ testi uygulandığında çıkan sonuç araştırmacılar için pek de sürpriz olmamıştı. Piyano grubundaki çocukların zekâsındaki artış diğer gruptakilere fark atmaktaydı! Çocuklara deneyin başlangıcında zekâ testi uygulanmıştı. Sekiz ayın sonunda diğer gruplardaki çocukların zekâlarında önemli bir gelişme kaydedilmezken, piyano dersi alan gruptakilerin IQ’larında yüzde 46’lık bir gelişme görüldü. Bütün çocuklar bu ölçüm için beş ayrı teste tabi tutulmuştu. Bu testler, yap-boz birleştirmek, gösterilen desenleri yapmak, geometrik şekilleri tanımak, nesnelerin doğ- ru renklerini ve resimlerdeki hataları bulmaktan ibaretti. Dr. Shaw ve Dr. Rauscher, ilk araştırmalarında bulguladıkları “Mozart dinlemenin birkaç saat süren etkisinin” aksine, piyano eğitiminin etkisinin hayat boyu süreceğini savunmaktalar. Deney üç – dört yaşlarındaki çocuklar üzerinde yapılmış olsa da, 12 yaşına kadar alınan piyano derslerinin etkili olacağını da bulgularına ekliyorlar. Bunu da şöyle açıklamaktalar; “Müzik de tıpkı matematik ya da satranç gibi yüksek beyin fonksiyonları gerektiren bir uğraş. Bu alanlar, aynı zamanda iyi gelişmiş ‘spatial’2 zekânın da temelini atıyor. İki araştırmacı çocukların yoğrulmaya hazır beyinlerinin bağlantılar kurmak için şekil değiştirmeye müsait olduğunu anlatıyor. “Piyano dersleri sinirleri eğiterek beynin korteksindeki algısal gelişmeyi sağlıyor” diyor (Rauscher, 1995). Yapılan diğer bilimsel araştırmalar da Rauscher ve Shaw ikilisini doğrulamaktadır; biyologlar yeni doğmuş çocuğun beynindeki fazla sayıdaki hücrelerden bir kısmının sinirlerle birbirine bağlanmış hücre ağının dışında kaldığını söylüyor (Rauscher,1995). Bebeklerde konuşmaları dinlemek, parlak renkli oyuncaklarla oynamak ve müzik dinlemek gibi durumlar bu sinirleri güçlendirerek çocukta zekâ gelişimini sağlıyor. Shaw ve Rauscher’in araştırmaları da zaten bu temele dayanıyor. İki bilim adamı piyano ya da diğer enstrümanların bu sinirsel bağlantıyı güçlendirdiğini ve çocuğun zekâsını yüzde 46 oranında arttırdığını ispatlıyor. Araştırmacı Rauscher’ın kendi çocukluğunda aldığı piyano ve çello dersleri Rauscher’e göre kendi gelişiminde son derece etkili olmuştur: “Müzik zihinsel imgelemeyi ve bu imgeleri notaları kullanarak müziğe dönüştürmeyi gerektirir. Müziğin fen ve matematikle bu açıdan çok fazla ortak yönü olduğunu düşünüyorum” ( Swartz, The “Mozart Effect”).

 

  1. Rauscher, Frances H., Gordon L. Shaw, and Katherine N. Ky. 1995. “Listening to Mozart enhances spatial-temporal reasoning: towards a neurophysiological basis.” Neuroscience Letters 185, 44-47.
  2. Spatial zekâ, görsel dünyayı algılayabilme, nesnelerin görüntülerini zihinde oluşturabilme ve bunların farklılıklarını kavrama yetisine verilen ad (RAUSCHER, Frances H., Gordon L. Shaw, and Katherine N. Ky. 1995).

 

  1. Cockerton, S. Moore ve D. Norman

1997’de T. Cockerton, S. Moore ve D. Norman tarafından 30 üniversite öğrencisi üzerinde bir araştırma yapıldı. Araştırma müziğin bilişsel performansa etkisini ölç- meyi amaçlıyordu ve öğrencilere iki bilişsel test uygulandı. İlki sessizlik ortamında, ikincisi ise bir fon müziği eşliğinde idi. Fon müziğinin uygulandığı teste öğrencilerin verdiği doğru cevap sayısı daha fazlaydı. Kalp atışlarında bir farklılık gözlenmemişti; bu da doğru cevap sayısındaki artışın uyanıklık derecesinden bağımsız olduğunu gösteriyordu (Cockerton, 1997).

Journal of Applied Developmental Psychology Dergisi

Journal of Applied Developmental Psychology (1999) dergisinde, erken dönemde çocuklara verilecek müzik eğitiminin faydalarını anlatan bir çalışmaya yer verildi. Bu çalışmaya göre Plato, Aristotle, Boethius, Leonardo da Vinci, Galileo Galilei, Isaac Newton, René Descartes, Benjamin Franklin, Thomas Edison, Albert Einstein, Robert Oppenheimer, Stephen Hawkin gibi dünya tarihine paha biçilmez katkıları olan kişilerin ortak bir noktaları olduğu ve tesadüfen başarıyı yakalamadıkları belirtilmektedir. Bu ortak özellik hepsinin müzisyen veya hayatlarının erken dönemlerinde müzik ile uğraşmış olmalarıdır. Çalışmanın ortaya koydu sonuç şöyledir; zekâ tek başına genler tarafından belirlenmez, aileler ile beraber geçirilen zamanın kalitesi ve müzik ile dolu olması zekâ üzerinde genlere oranla daha büyük rol oynamaktadır. Müzik eğitimi verilen ve verilmeyen çocuk gruplarında; çocuğun zekâ gelişiminde ve başarısında ailenin çocuğa ayırdığı zaman çok önemli bir faktördü. Altmışaltı çocuk üzerinde yapılan bir başka çalışmada, önce bütün çocuklara Stanford-Binet zekâ testi ile müzik testi uygulandı. Sonra deney grubundaki öğrenciler 30 hafta boyunca haftada 75 dakika müzik eğitimi aldılar. Sonunda müzik eğitimi alan çocukların düşünme ve üretici-bilimsel düşünme testlerindeki başarılarında belirgin artış gözlendi. Kelime ile alakalı zekâ testlerinde ise her iki grupta da önemli bir farklılık bulunamadı. Müzik eğitimi alan çocuklarda standart zekâ testlerinde başarı yüzdesi, % 50′den % 87′ye çıkarken, müzik eğitimi almayan çocuklarda bu başarı % 78 seviyesinde kalmıştır (Bilhartz, 1999).

  1. Glenn Schellenberg

Kanadalı araştırmacı, müzisyen E. Glenn Schellenberg 2006 yılında müzik ve zeka ilişkisi ile ilgili Kanada’daki okulda çocuklar üzerinde iki farklı grup oluşturarak yaptığı deneyde müzik dersi alan çocukların IQ testi puanlarının almayanlara oranlar oldukça yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Müziğin özellikle matematik, zekâ ve dünyayı algılama yetilerindeki olumlu etkilerini gözlemlemiştir. Schellenberg deneyinde müzik derslerinin soyut zekâyı geliştiren çalışan hafıza, işlem hızı ve algısal organizasyon gibi beceriler kazandırdığı bulgusuna varmıştır (Schellenberg, 2012). Kısacası, müziğin IQ gelişiminde etkili olması tabii ki müzik eğitiminin doğru biçimde ve doğru zamanda uygulanmasından geçmektedir. Özellikle okulöncesi dö- nemde (3-6 yaş grubu) verilen müzik eğitimi, çocuklara bazı kavramların ve değerlerin kazandırılmasında oldukça etken bir yoldur. Müziğin çocuk gelişiminde birçok alanda (sosyal, kültürel, duygusal. v.b.) fayda sağladığı görülmekte ve bütün olarak özellikle çocuğun zekâsında fark edilir biçimde gelişim sağladığı ortaya çıkmaktadır. Zekâ gelişimine destekleyici müziğin gelişim üzerindeki diğer etkilerini şu şekilde sıralayabiliriz; sosyal gelişime, duygusal gelişime, kültürel birikime, bakış açısına ve psikomotor gelişime etkileri.

 

Müziğin Çocuk Üzerindeki Yararları

Müziğin çocuk üzerindeki yararlarını destekleyen çalışmaları ise şu şekilde özetleyebiliriz;

Algısal – Zamansal IQ: Araştırmacılar kanıtlamıştır ki piyano dersi verilen çocuklar algısal-zamansal IQ skorlarında çok daha başarılıdırlar. Özellikle matematiksel mantık alanlarında müzik eğitimi alanların bilgisayar dersi veya hiçbir ders almayanlara oranla başarılı oldukları gözlemlenmiştir. Daha yüksek not: 1988’de Washington DC’de National Education Longitudinal Study müzik dersleri alanların müzik dersleri almayanlara oranla daha fazla A, A-, B, B+,B- aldıkları tespit edilmiş ve müzik eğitimi alanların okullarını şeref derecesi ile bitirmelerinin daha olası olduğu saptanmıştır (National Center for Education Statistics, 1990).

Daha yüksek okuma skorları: İskoçya’da yapılan bir çalışmaya göre, bir grup müzik dersi alan ilk sınıf öğrencileri ve bir grup tartışma taktikleri eğitimi alan öğrenciler kıyaslandığında müzik dersi alanların diğer gruba oranla okuma skorlarında gözle görülür bir artış görüldüğü tespit edilmiştir. Öte yandan, diğer grubun skorlarında hiçbir artış gözlemlenmemiştir (Sheila Douglas and Peter Willatts,Journal of Research in Reading, 1994).

Olumlu davranış sergileme: 2000 yılında yapılan ankete katılanların %73’ü bir enstrüman çalan gençlerin disiplin sorunlarının olmasının çok da beklenmedik olduğu yani bu kişilerin disiplinli davranışlar sergilemesinin daha olası olduğu bulgusuna varılmıştır ( American Music Conference, 2000). Daha az suç oranı: Orta öğretimde okuyan ve orkestra veya bandoda yer alan öğrencilerin diğer öğrencilere oranla yasa dışı madde kullanımları (kokain, eroin v.s.), veya alkol tüketimlerinin çok az olduğu gözlemlenmiştir. (Texas Commission on Drug and Alcohol Abuse Report. Reported in Houston Chronicle, January 1998). Daha iyi organizasyon: Aldıkları müzik eğitimlerine paralel olarak ritim becerileri olan öğrencilerin diğerlerine oranla günlük hayatlarında daha iyi plan yaptıkları, daha hızlı organize oldukları ve süreçleri daha iyi takip ettikleri yapılan çalışmalarda ispatlanmıştır ( Cassily Column, 2000). Daha iyi problem çözme: Karmaşık ritimleri çalabilen öğrencilerin akademik ve fiziksel durumlarda daha hızlı ve daha doğru tepkiler verdikleri dolayısı ile ortaya çıkabilecek problemleri daha kolay çözebildikleri tespit edilmiştir (Center for Timing, Coordination, and Motor Skills, 2000). Daha az kaygı: Müzik öğrencilerinin kaygı testlerinde daha az kaygı oranları olduğu ve gerçek hayatlarında kaygı ile ilintili davranışları daha az yaptıkları yargısına varılmıştır (Houston Chronicle, 1998).

Geniş bakış açısı: Müzik eğitiminin temel özellikleri çocuklara yaşamı yorumlamada geniş vizyon kazandırmaktadır. Örneğin, müzik aleti çalan bir çocuk enerjisini olumlu bir yöne yoğunlaştırabilir. Şarkı söyleyen çocuk ise sesini kullanmayı öğrendiği gibi bilmediği şarkı sözlerini öğrenmeyi de başarmakta ve sesin üzerindeki kontrolünü arttırmaktadır.

Olumlu ruhsal gelişim: Müzik eğitimi çocuklara iyiyi doğruyu aşılamada araç olarak kullanılabilir; çünkü müzik yoluyla ruhsal doyum sağlayan çocukların ruhsal gelişimleri açısından daha sağlıklı bir kişilik yapısı kazanma olasılıkları daha fazladır. Yaratıcılık: Müzik çocuğun hayal gücünü ve yaratıcılığını desteklemektedir. Müziğin hayal gücü ve yaratıcılık üzerindeki etkilerini araştıran deneyler göstermiştir ki; klasikten modern döneme kadar çeşitli müzik türlerinin çocuklara dinletilerek ve onlara aynı anda resim yaptırılarak uygulanan testlerde müzik dinleyen çocukların dinlemeyenlere oranla daha renkli ve daha karakteristik çizimler yaptıkları gözlemlenmiştir (Afsin, 2009).

Kültürel birikim: Müzik eğitimi çocuğa başka dillerin, kültürlerin ve dünyaların kapılarını açmaktadır. Müzik evrensel bir dil olması bakımından kültür aktarması olarak da değerlendirilebilir zira farklı müzikler, kültürel özellikleri yansıtır. Bu da müzik eğitimi alan çocukların kültürel birikimlerini arttırmaktadır. Sosyal Gelişim: Okulöncesi dönemde müzik eğitimi, çocuğu çeşitli müzik etkinliklerinde yer almasını sağlaması bakımından çocuğu sosyalleştirecektir. Çocukların toplumsal etkinliklere katılma, deneyimlerini arttırarak grup içerisinde sorumluluk sahibi bireyler olmalarını kolaylaştıracaktır. Psikomotor gelişim: Özellikle çalgı aleti çalan çocukların büyük ve küçük kas gelişimleri desteklenir. Enstrümanlar çocukların psikomotor gelişimlerinde önemli olan koordinasyon, güç, tepki hızı gibi kavramların gelişimine yardımcı olmaktadır. Çocuğun müziğe, vücut hareketleriyle tepki vermesi, müziğe uygun dans figürleri oluşturmaya çalışması, müziğe sesiyle eşlik ederek, sesini tanıması bilişsel ve psikomotor gelişimine katkı sağlamaktadır.

Yapılan çeşitli araştırmalar yıllar içerisinde birbirilerini destekler ve açıklar nitelikte olmuş, her biri müziğin çocuk gelişimindeki gözle görülür yararlarına işaret etmiştir. Zekâ gelişimi üzerindeki etkiler en belirgin ve çarpıcı olan olarak diğer etkilerinden sıyrılmakta ve diğer bütün etkileri yine zekâ gelişimini desteklemesi bakımından sonuç olarak da ortaya konabilmektedir. Çocuklara verilen müzik eğitiminin onların özgüveni yüksek, ruhsal gelişimlerini sağlıklı tamamlamış, kişilikleri oturmuş, disiplinli, sosyal, iyi ve kötüyü ayırt edebilecek bakış açısına sahip ve daha iyi davranışlar sergileyen bireyler olmaları yolunda teşvik ettiği yapılan araştırmalar ile belirlenmiştir. Buna ilaveten, çalışmalar göstermektedir ki müzik eğitimi alan çocukların almayanlara oranla daha yüksek ders notları, test skorları ve akademik becerileri olmaktadır. Bu da onların yaratıcı, başarılı ve üretken bireyler olarak yetişmelerinde katkı sağlamaktadır. Ayrıca; müzik bir kültür aracı olarak düşünüldüğünde çocukların kültürel birikimlerini de desteklemektedir. Müzik aleti çalan çocuklarda ise psikomotor gelişim ve koordinasyon yetileri daha ilerlemektedir. Kısacası, müzik eğitiminin Piaget’in ortaya koyduğu çocukların gelişim evrelerinde belirleyici ve doğrudan etkileri yıllardır bilim adamları tarafından yapılan çalışmalar ile gözler önüne serilmektedir. Müzik eğitimin konsantrasyonu arttırması, farklı sembollerin ve karışık müzik cümlelerinin doğru algılanıp ayırt edilebilmesi gibi yetileri kazandırması gibi temel özellikler çocuk gelişim evreleri ile paralellikler göstermekte ve adeta çocuk gelişiminin vazgeçilmez bir unsuru olarak ortaya çıkmaktadır. Hiç şüphesiz ki müzik eğitiminin doğru ve düzenli olması da bu etkilere direk olarak bağlıdır. Yani yanlış türde ve düzenli olmayan bir müzik eğitiminden aynı sonuçları beklememek gerekir. Müzik eğitiminin nasıl olması gerektiği bu makalenin kapsamı dışında kalmaktadır; ancak müzik eğitiminin özellikle erken yaşlarda (2-7 yaş ve 7-12 yaş) verilmesinin ve çalgı aleti çalmanın önemli olduğu araştırmalardan anlaşılmaktadır. Özetle, müzik ile gelişim arasında doğrudan bir bağ vardır ve deneyler göstermektedir ki; müziğin doğru ve etkin kullanımının çocuk gelişim sürecinde birçok alanda özelliklede zekâ gelişiminde ciddi katkıları olduğu aşikârdır.

 

 

PİYANO EĞİTİMİ ZEKA SEVİYESİNİ YÜKSELTİYOR

Shaw ve Rauscher’in 1993’te Nature Dergisi’nde de yayımlanan araştırmasının Aktüel Dergisi Makelesi’ndeki hali ve ek bilgiler:

Okul öncesi yaştaki 78 çocuk üzerinde yapılan bir araştırma piyano – IQ (zekâ katsayısı) arasındaki çarpıcı ilişkiyi ortaya koydu: Okul öncesindeki düzenli piyano dersleri çocukların IQ’sunu yüzde 50, hatta daha fazla arttırıyor. Kaliforniyalı iki bilim adamının araştırması piyano eğitimi alan çocukların özellikle matematik ve fen dallarında çok daha başarılı olacağını gösteriyor. Yoksa zeki bir neslin yolu bilgisayar klavyesinden değil de, piyanonun tuşlarından mı geçiyor?

Çağımız rekabet çağı. Öyle ki çocuklar kendilerini bekleyen zorlu sınavlardan galip çıkmak için daha yedi yaşından itibaren çalışmaya başlıyor. Çalışmak elbette etkili ama zeki olmak herkesin harcı değil. İşte bu yüzden, harıl harıl zekâyı geliştirme, arttırma formülleri aranıyor. Geçenlerde Amerikalı iki bilim adamı yaptıkları ilginç araştırmanın sonucunu kamuoyuna açıklayınca eski formüllerin pabucu dama atıldı. Zekâyı geliştirmek için ne genlerle oynamak ne de bilgisayarın esiri olmak gerekiyordu. Zeki bir toplum yaratmanın yolu eski bir dosttan geçiyordu: Piyano.

Bu araştırmanın başında, Kaliforniya’daki Irvine Üniversitesi’nin Öğrenme ve Hafıza Nörobiolojisi Bölümü’nde görev alan fizikçi Gordon L. Shaw ile Wisconsin Üniversitesi’nden psikolog Frances H. Rauscher var. Shaw ve Rauscher’a göre okul öncesi çocukların beyni tıpkı bir plastik gibi ve erken yaşlarda verilecek birtakım eğitimlerle çocuk beynini şekillendirip beslemek mümkün. Piyano ise, özellikle beyin ve beden arasındaki bağlantıyı kurması, hem ruha hem de fiziğe etki etmesiyle bu yöntemin en etkili aracı. Shaw ve Rauscher’in araştırmasına göre, okul öncesi çocuklara piyano dersi vermek, çocukların fen ve matematikte üstün özellikler göstermelerinde gerekli olan zihinsel yapıyı olgunlaştırmanın en etkili yolu.

Zekâya adım adım

İki uzman, müziğin zekâ ile bağlantısı üzerine araştırmalarını uzun zamandır yürütüyor. Bu alandaki ilk çalışmaları “Mozart Etkisi” adını taşıyan bir deney. 1993 yılında “Nature” dergisinde de yayımlanan bu araştırma klasik müzik – IQ ilişkisi üzerine kurulmuştu. Yapılan deneyde 36 lise öğrencisine belli bir süre, her gün 10 dakika boyunca Mozart’ın bir piyano sonatı dinletilmiş, sonuçta çocukların IQ’larında bir artış görülmüştü. Aynı gruba dinletilen new age ve dans müziği ise Mozart’ın yarattığı etkiyi yaratmıyordu. Tek problem, Mozart’ın etkisinin sadece bir saat sürmesiydi.

Shaw ve Rauscher ikinci çalışmayı “Küçük yaşta müzik dersleri almak ve özellikle bir enstrüman üzerinde yoğunlaşmak” üzerine yaptılar. Bunun için en popüler ve en yaygın enstrüman olan piyanoyu seçtiler. Seçimin nedeni, piyanoyu o yaştaki çocukların daha kolay öğrenebilecek durumda olmasıydı. Bu yılın başında gerçekleştirilen deneyler için bu kez anaokuluna giden 78 çocuk seçildi. Bu arada üç – dört yaşlarındaki bu çocukların ailelerinin sosyo – ekonomik – kültürel yapılarının, gittikleri anaokullarının eşdeğer olmasına da dikkat edildi. Ve 78 çocuk dört gruba ayrıldı. Birinci gruba şan ve piyano dersi, ikinci gruba sadece şan dersi, üçüncü gruba bilgisayar dersi verilirken, dördüncü gruptakilere hiçbir şey öğretilmedi. Çocuklar haftada iki kez 15’er dakikalık piyano dersi alıyordu, her çocuğun eşit süreyle ders almasına da dikkat ediliyordu. Sekiz ay boyunca diğer grupların da çalışmaları sürdü. Bu eğitimin ardından 78 çocuğa zekâ testi uygulandığında çıkan sonuç araştırmacılar için pek de sürpriz olmamıştı. Piyano grubundaki çocukların zekâsındaki artış diğer gruptakilere fark atıyordu!

Yüzde 46 daha zeki

Çocuklara deneyin başlangıcında zekâ testi uygulanmıştı. Sekiz ayın sonunda diğer gruplardaki çocukların zekâlarında önemli bir gelişme kaydedilmezken, piyano dersi alan gruptakilerin IQ’larında yüzde 46’lık bir gelişme görüldü. Bütün çocuklar bu ölçüm için beş ayrı teste tabi tutulmuştu. Bu testler, puzzle birleştirmek, gösterilen desenleri yapmak, geometrik şekilleri tanımak, nesnelerin doğru renklerini ve resimlerdeki hataları bulmaktan ibaretti.

Dr. Shaw ve Dr. Rauscher, ilk araştırmalarında bulguladıkları “Mozart dinlemenin birkaç saat süren etkisi” aksine, piyano eğitiminin etkisinin ömürboyu süreceğini söylüyor. Deney üç – dört yaşlarındaki çocuklar üzerinde yapılmış olsa da, 12 yaşına kadar alınan piyano derslerinin etkili olacağını ekliyorlar. Bunu da şöyle açıklıyorlar: “Müzik de tıpkı matematik ya da satranç gibi yüksek beyin fonksiyonları gerektiren bir uğraş. Bu alanlar, aynı zamanda iyi gelişmiş ‘spatial’ zekânın da temelini atıyor. Spatial zekâ, görsel dünyayı algılayabilme, nesnelerin görüntülerini zihinde oluşturabilme ve bunların farklılıklarını kavrama yetisine verilen ad.” İki araştırmacı çocukların yoğrulmaya hazır beyinlerinin bağlantılar kurmak için şekil değiştirmeye müsait olduğunu anlatıyor. “Piyano dersleri sinirleri eğiterek beynin korteksindeki algısal gelişmeyi sağlıyor” diyor Dr. Rauscher.

Yapılan pek çok bilimsel araştırma da bu iki bilim adamının söylediğini doğrular nitelikte. Biyologlar yeni doğmuş çocuğun beynindeki fazla sayıdaki hücrelerden bir kısmının sinirlerle birbirine bağlanmış hücre ağının dışında kaldığını söylüyor. Bebeklerde konuşmaları dinlemek, parlak renkli oyuncaklarla oynamak ve müzik dinlemek gibi durumlar bu sinirleri güçlendirerek çocukta zekâ gelişimini sağlıyor. Shaw ve Rauscher’in araştırmaları da zaten bu temele dayanıyor. İki bilimadamı piyano ya da diğer enstrümanların bu sinirsel bağlantıyı güçlendirdiğini ve çocuğun zekâsını yüzde 46 oranında arttırdığını ispatlıyor.

Müzikteki Matematik

Araştırmanın mimarlarından biri olan Dr. Rauscher da çocukken piyano ve çello dersleri almış. Rauscher’e göre bu dersler son derece etkili: “Müzik zihinsel imgelemeyi ve bu imgeleri notaları kullanarak müziğe dönüştürmeyi gerektirir. Müziğin fen ve matematikle bu açıdan çok fazla ortak yönü olduğunu düşünüyorum.”

Türkiye’de müziğin zekâ üzerine etkilerini araştıran M. S. Ü. Devlet Konservatuvarı profesörü Filiz Ali de iki araştırmacının bulgularını destekler nitelikte konuşuyor: “Müzik ne kadar soyut görünse de son derece bilimsel ve matematiksel. Müziğin içinde bir matematik var. Notalar, solfej hepsi matematik üzerine kurulu. Ve piyano çalmak da matematiksel düşünmeye benziyor. Hem beyni hem bedeni çalıştıran piyano, notaları algılayan beynin tuşlara dokunan parmaklara, pedallara basan ayağa emir vermesiyle bir koordinasyon oluşturur. Bu da beynin birden fazla bölgesini çalıştırarak çok yönlü düşünmeyi ve bağlantılar kurmayı sağlar, beynin kullanımını geliştirir.”

Prof. Ali Avusturya, Almanya, Macaristan gibi ülkelerde ana okullarından itibaren çocuklara müzik eğitimi verildiğini söylüyor: “Burada müzik ilkokulları var. Bu okullarda diğer derslerin yanında her gün iki saat müzik eğitimi veriliyor. Ve çocuklara birer enstrüman çalmayı öğretiyorlar.” Filiz Ali’ye göre müzik eğitimi için çocuğun ille de müziğe yeteneği olması gerekmiyor. “Herkesin matematik yeteneği olmaz ama hepimiz okulda matematik öğrendik. Müzik için de bu geçerli. Çok yetenekli olmasa da çocuklara biraz müzik öğretmek onların zekâsını, algılama, öğrenme kapasitesini, koordinasyon kurmasını ve yaratıcılığını geliştirecek, ileride yapacağı meslekte daha başarılı ve kıvrak zekâlı olmasını sağlayacaktır” diyor ve ekliyor: “Benim ders verdiğim öğrenciler şimdi mimar, doktor, antropolog, matematik profesörü…”

Göz doktoru Beril Küçümen beş yaşındayken piyano dersleri almaya başlamış. “Belki de bu sayede okul yıllarımda fen ve matematikte sınıfın en iyilerinden biriydim” diyen Küçümen, beş yaşındaki oğlu Malik’i biraz da bu yüzden konservatuvarın yuva sınıfına vermiş. Malik’in devam ettiği İ. Ü. Devlet Konservatuvarı’ndaki bu sınıf bu yıl kuruldu. Burada beş – yedi yaşlarındaki okul öncesi çocuklara müzik eğitimi veriliyor. Sınıftaki çocukların aileleri de müziğin çocuğa çok şey verdiğine inanıyor.

Yine yuva sınıfı öğrencilerinden beş yaşındaki Berk’in annesi Berrin Özdemir, oğlunun ikibuçuk yaşında notalara ilgi duyduğunu söylüyor. “Notalara ilgisi başladığı anda rakamlarla da ilgilendi. Üç yaşında 100’e kadar sayabiliyordu.”

Müzik eğitimi beyini yoğurup şekillendirirken daha zeki, daha duyarlı ve daha sosyal bir neslin de tohumlarını atıyor. Ama tüm hocalar uyarıyor: “Çocuğunuzun zeki olması için onu piyano başına bağlamayın. Çünkü zorlanırsa nefret edecektir. Müziği ona bir oyun gibi öğretmek en etkili yöntem.”

Piyano eğitiminin beyin üzerindeki pozitif etkilerini açıklayan, uluslararası akademik kaynaklardan sonra 14 Ekim 1993 yılında “Nature” dergisinde yayımlanan detaylı araştırma, Türkiye’de MİNE AKVERDİ tarafından AKTÜEL DERGİSİ’ndeki makalesinin içerisinde yayımlanmıştır. RAMEL SANAT’ın 2009 yılında Aktüel Dergisi’nden alarak Türkiye’de ikinci defa yayımladığı makaledeki araştırmanın orjinalinin tamamının Türkçe çevirisi Selin Uluğbağ tarafından yazılmış ve 22.01.2013’te Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı veri tabanında yayımlanmıştır. Orijinal halinin Türkçe çevirisi yukarıdadır.

Whole Brain Method, BGP Modülü Sayfasının Devamını Okumak İçin Tıklayınız.

mehmetMüzik ve Ses Bilimsel Araştırmalar