Dil ve Konuşma Güçlüğü Destek Eğitim Programları
T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Çayyolu Özel Ses Özel Eğitim Merkezi’nde Dil ve Konuşma Güçlüğü Destek Eğitim Programları
Dil ve Konuşma Güçlüğü Ankara, Özel Eğitim Dil ve Konuşma Güçlüğü Ankara, Konuşma Güçlüğü Ankara, Çayyolu Konuşma Terapisi, Konuşma Bozukluğu Çayyolu Ümitköy, Konuşma Terapisi Ankara, Ses Bozukluğu, Dil ve Konuşma Terapisi Ümitköy Çayyolu Ankara, Konuşma Terapisti, Merkezi.
- Dil, konuşma, ses bozukluğu, iletişim, konuşmada akıcısızlıklar (Kekemelik, hızlı konuşma vb.) üzerine tedavi programları uygulanmaktadır.
Dil ve konuşma sorunlarının birçok nedeni vardır. Konuşmayı sağlayan kemik ve kas yapılarında olan değişiklikler, diş problemleri, beyin ve sinirlerde meydana gelen sorunlar, beyin hasarı, parkinson, palsi, serebal, als, otizm, down sendromu, aoert sendromu gibi genetik sendromlar dil ve konuşma sorunlarının başlıca nedenleri arasında sayılabilir. Ses tellerindeki rahatsızlıklar, reflu, polipler, gırtlak kanseri gibi rahatsızlıklarda ses kaynaklı konuşma ve dil bozuklukları arasında yer alır.
Dil terapistlerimiz tarafından yapılan değerlendirmelerde bireydeki dil bozukluğunun dilin hangi bileşeni ile ilgili olduğu tespit edilir ve geniş bir plan dahilinde dili oluşturan tüm diğer bileşenler üzerinde değerlendirilir. Konuşma bozukluğu gibi şikayetlerde kişinin hangi sesleri rahatlıkla çıkarttığı hangi sesleri çıkartamadığı veya kelimelerin hangi yerlerinde sesleri kullanırken, hangi kısımlarda kullanamadığı gibi değerleri belirleyip testlere tabi tutarak, konuşmanın hızını ölçüp, akıcılık değerlendirmesi yaparak tedavi uyguluyoruz. Tanıma evresindeki yoğun analizler sonrasında uyguladığımız tedavide, dilin hangi bileşeni ve hangi konuşmanın hangi bölümünde ne kadar oranda bozukluk olduğunun belirlenmesi ile terapi planımızı hazırlıyoruz. Terapistlerimizin gerekli gördüğü durumlarda işitme testi, kulak burun boğaz ya da nörolojik muayeneler isteyerek devam eden tedavimizde tüm durumları kontrol altında tutuyor, analiz ediyoruz.
Sanat bölümümüz dahilinde, konuşma güçlüğü çeken öğrenciler için TRT sanatçısı,Müzik ve Tiyatro Bölümü olmak üzere konservatuvar mezunu eğitmenler eşliğinde ses nefes tekniklerini, diyafram çalışmalarını, ses açma egzersizlerini de içeren bire bir özel eğitim programı izlenmektedir. İlerleyen dönemde öğrencinin gelişimine göre dilin fonetik yapısı üzerine çalışmalar, artikülasyon çalışmaları yapılmaktadır. Konuşmada sıkıntı yaşayan ancak şarkı söylemede sıkıntı yaşamayan öğrenciler veya konuşamayan ancak belli düzeyde şarkılara reaksiyon gösteren öğrenciler için şan destekli (Ses Eğitimi) programlar, müzik terapi ve ritim terapi gruplarıyla eş zamanlı gerçekleşmektedir. Öğrencinin yaşına ve düzeyine göre tedavinin devamında öğrencinin drama gruplarına katılımı sağlanmaktadır.
Dil ve konuşma bozukluklarına yönelik uygulamalar tek yönlü gerçekleştirildiğinde yeterince fayda sağlamamakta, öğrencilerde pozitif sonuçlar gözlemlenememektedir. Bu nedenle bu ciddi konunun tedavisi için her öğrenci için özel programlar oluşturulmalı ve bu programlar oluşturulurken uygulamalar tek yönlü tutulmamalıdır. Eş zamanlı veya doğru sıralama ile yapılacak uygulamalar sonuç vereceği için tedaviden önce uzun bir tanılama ve öğrenciyi tanıma evresine ihtiyaç duyulmaktadır. Tanıma evresi verilen eğitimler esnasında gerçekleşmektedir. Bu süreç eğitimcileri, uygulayıcıları, doktor ve psikolog yardımını kapsamak zorundadır. Koordine olmuş bu birimler belirlenecek programı kişiye özel hazırlamalıdır. Merkezimizde bu birimlerin çoğu koordinasyon halinde çalışmakta olup ihtiyaç duyulan bazı uygulamaların programa dahil edilmesi söz konusu olduğu durumlar için yönlendirme sağlanmaktadır.
Konuşma bozukluklarının çeşitlerine değinildiğinde; Söyleyiş bozuklukları ki kendi içerisinde 4 çeşide ayrılır. Atlamalar; Sözcüklerin yalnız belirli kısımlarının söylenmesi örneğin araba değil de “arba” denmesi. Yerine koyma; Sözcüğün ortasında veya başında ki seslerin yerine başka seslerin kullanılmasıdır. Örneğin; “Arı” yerine “ayı” denmesi. Eklemeler; Sözcüklerdeki bulunan fazla sesleri içerir. Örneğin; “Aşağı” yerine “assağı” denmesi. Çarpıtmalar; Konuşma, ses kapsamında olmayan yeni seslerin meydana çıkartılmasıdır. “Araba” yerine “abaa” denmesi. Ayrıca Dil ve Konuşma Güçlüğü çeken bireyler ses bozukluklarından kaynaklı bu sorunlar ile karşılaşmaktadırlar. Ses bozukluğundan kaynaklanan problemlerde ses perdesi; Kişinin ses perde bakımından cinsiyetine, yaşına göre olması gereken seviyeden daha yüksekte veya alçakta olmasıdır. Ses yüksekliği ise; Sesin çok yumuşak veya düşük seviyede ya da tam tersine yüksek olarak çıkarılmasıdır. Ses kalitesi; Sesin boğukluk özelliklerini taşıması olarak da adlandırılabilir.
Konuşma akışında yaşanan bozukluklarda dil ve konuşma güçlüğü yaşayan bireylerin şikayetleri arasında yer alır. Bir kapsamda acele ve karmaşık konuşma; Hızlı, düzensiz, karmaşık şekilde seslerin çıkartılmasıdır. Genellikle kekemelik ile karıştırılır. Kişi ifade etmek istediklerini anlatamaz ve kekeleyen kişilerin tersine problemlerinin farkında olmazlar. Konuşabilirler ancak nadiren kekelerler. Bir diğer problem ise günümüzde sıklıkla görülen kekemeliktir. Kekemelik; Normal olmayan durumlarda tekrarlar ve duraksamalarda veya gerekli seslerin, hecelerin, veya hareketlerin uzatılmasında ortaya çıkar. Bu tarz belirtilerin yanı sıra kişinin yüz mimikleri ve jestleri konuşmayı engeller hali ve konuşmaktan kaçınır hali ve kaygıyı içinde bulundurur. Dil bozukluklarının çeşitleri hakkında bilgi vermek gerekirse bunu üç temel maddeye bağlayabiliriz. İlk olarak Gecikmiş Dil; Çocukların gelişimlerine uygun vakit aralıklarında beklenen dil gelişimlerini gösterememeleri durumlarında ortaya çıkan ifade etme güçlükleri durumlarına, ve bu durumlarda yaşanan sıkıntılara gecikmiş dil olarak bakılır. Dil ve Konuşma güçlüğünde bir diğer sorun ise Söz yitimi; Dillerini başarılı bir şekilde geliştiren çocuklar beyin sarsıntısı gibi nörolojik kazalar sonrasında fikirlerini düzenleme, anlatma ve algılama yeteneklerini yitirebilirler ve bu doğrultuda okuma yazma, heceleme, sembolleri kullanmada, ve bunlara bağlı olarak konuşmada problemler yaşayabilirler. Belirli durumlarda olan dil yetersizlikleri ise; Dil gelişimleri, sosyal ve bilişsel olarak geride olan ancak herhangi bir, beyin sarsıntısı veya kaza durumu geçirmemiş bireylerde görülür. Dili etkili bir biçimde kullanamazlar ve konjenital söz kayıpları veya gelişimsel söz yitimi olarak isimlendirilebilirler. Temelinde ise bu sorun beyin fonksiyonlarının eksikliğinden kaynaklanabilir.
Eğitim alanındaki 27 yıllık tecrübemizle Ankara Çayyolu Ümitköy’de birikimimizi yenilikçi eğitim modelleriyle sentezliyor, beklentilerinizin ötesinde eğitim kalitesine ulaşmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Özel eğitim çalışmaları kapsamında kurucularımızın geçmişte aldığı pozitif sonuçlar Ses Özel Eğitim bünyesindeki çalışmalar için model olmuştur.
Dil ve Konuşma Güçlüğü Programları üzerine uzman kadromuzla Ses Özel Eğitim olarak eğitimlerimizi sürdürüyoruz.
T.C. Milli Eğitim Bakanlığı Çayyolu Ses Özel Eğitim Merkezi’nde Dil ve Konuşma Terapisi
- Ses Özel Eğitim bünyesinde, dil, konuşma, ses bozukluğu, iletişim, konuşmada akıcısızlıklar (Kekemelik, hızlı konuşma vb.) üzerine tedavi programları uygulanmaktadır.
- Alanında uzman tecrübeli kadromuz konuşma terapi seanslarıyla kalıcı çözümlere imza atmaya devam ediyor. Uzman terapistlerimize tanılama yaptırmak, eğitim ve tedavi programlarımıza katılmak için lütfen randevu alınız.
Dil ve konuşma sorunlarının birçok farklı nedeni vardır. Konuşmayı sağlayan kemik ve kas yapılarında olan değişiklikler, diş problemleri, beyin ve sinirlerde meydana gelen sorunlar, beyin hasarı, parkinson, palsi, serebal, als, otizm, down sendromu, aoert sendromu gibi genetik sendromlar dil ve konuşma sorunlarının başlıca nedenleri arasında sayılabilir. Ses tellerindeki rahatsızlıklar, reflu, polipler, gırtlak kanseri gibi rahatsızlıklarda ses kaynaklı konuşma ve dil bozuklukları arasında yer alır. Dil terapistlerimiz tarafından yapılan değerlendirmelerde bireydeki dil bozukluğunun dilin hangi bileşeni ile ilgili olduğu tespit edilir ve geniş bir plan dahilinde dili oluşturan tüm diğer bileşenler üzerinde değerlendirilir. Konuşma bozukluğu gibi şikayetlerde kişinin hangi sesleri rahatlıkla çıkarttığı hangi sesleri çıkartamadığı veya kelimelerin hangi yerlerinde sesleri kullanırken, hangi kısımlarda kullanamadığı gibi değerleri belirleyip testlere tabi tutarak, konuşmanın hızını ölçüp, akıcılık değerlendirmesi yaparak tedavi uyguluyoruz. Tanıma evresindeki yoğun analizler sonrasında uyguladığımız tedavide, dilin hangi bileşeni ve hangi konuşmanın hangi bölümünde ne kadar oranda bozukluk olduğunun belirlenmesi ile terapi planımızı hazırlıyoruz. Terapistlerimizin gerekli gördüğü durumlarda işitme testi, kulak burun boğaz ya da nörolojik muayeneler isteyerek devam eden tedavimizde tüm durumları kontrol altında tutuyor, analiz ediyoruz.
Ankara Dil ve Konuşma Güçlüğü Özel Eğitim Merkezi
Sanat bölümümüz dahilinde, konuşma güçlüğü çeken öğrenciler için TRT sanatçısı,Müzik ve Tiyatro Bölümü olmak üzere konservatuvar mezunu eğitmenler eşliğinde ses nefes tekniklerini, diyafram çalışmalarını, ses açma egzersizlerini de içeren bire bir özel eğitim programı izlenmektedir. İlerleyen dönemde öğrencinin gelişimine göre dilin fonetik yapısı üzerine çalışmalar, artikülasyon çalışmaları yapılmaktadır. Konuşmada sıkıntı yaşayan ancak şarkı söylemede sıkıntı yaşamayan öğrenciler veya konuşamayan ancak belli düzeyde şarkılara reaksiyon gösteren öğrenciler için şan destekli (Ses Eğitimi) programlar, müzik terapi ve ritim terapi gruplarıyla eş zamanlı gerçekleşmektedir. Öğrencinin yaşına ve düzeyine göre tedavinin devamında öğrencinin drama gruplarına katılımı sağlanmaktadır.
Dil ve konuşma bozukluklarına yönelik uygulamalar tek yönlü gerçekleştirildiğinde yeterince fayda sağlamamakta, öğrencilerde pozitif sonuçlar gözlemlenememektedir. Bu nedenle bu ciddi konunun tedavisi için her öğrenci için özel programlar oluşturulmalı ve bu programlar oluşturulurken uygulamalar tek yönlü tutulmamalıdır. Eş zamanlı veya doğru sıralama ile yapılacak uygulamalar sonuç vereceği için tedaviden önce uzun bir tanılama ve öğrenciyi tanıma evresine ihtiyaç duyulmaktadır. Bu süreç eğitimcileri, uygulayıcıları, doktor ve psikolog yardımını kapsamak zorundadır. Koordine olmuş bu birimler belirlenecek programı kişiye özel hazırlamalıdır. Merkezimizde bu birimlerin çoğu koordinasyon halinde çalışmakta olup ihtiyaç duyulan bazı uygulamaların programa dahil edilmesi söz konusu olduğu durumlar için yönlendirme sağlanmaktadır.
Konuşma bozukluklarının çeşitlerine değinildiğinde; Söyleyiş bozuklukları ki kendi içerisinde 4 çeşide ayrılır. Atlamalar; Sözcüklerin yalnız belirli kısımlarının söylenmesi örneğin araba değil de “arba” denmesi. Yerine koyma; Sözcüğün ortasında veya başında ki seslerin yerine başka seslerin kullanılmasıdır. Örneğin; “Arı” yerine “ayı” denmesi. Eklemeler; Sözcüklerdeki bulunan fazla sesleri içerir. Örneğin; “Aşağı” yerine “assağı” denmesi. Çarpıtmalar; Konuşma, ses kapsamında olmayan yeni seslerin meydana çıkartılmasıdır. “Araba” yerine “abaa” denmesi. Ayrıca Dil ve Konuşma Güçlüğü çeken bireyler ses bozukluklarından kaynaklı bu sorunlar ile karşılaşmaktadırlar. Ses bozukluğundan kaynaklanan problemlerde ses perdesi; Kişinin ses perde bakımından cinsiyetine, yaşına göre olması gereken seviyeden daha yüksekte veya alçakta olmasıdır. Ses yüksekliği ise; Sesin çok yumuşak veya düşük seviyede ya da tam tersine yüksek olarak çıkarılmasıdır. Ses kalitesi; Sesin boğukluk özelliklerini taşıması olarak da adlandırılabilir.
Konuşma akışında yaşanan bozukluklarda dil ve konuşma güçlüğü yaşayan bireylerin şikayetleri arasında yer alır. Bir kapsamda acele ve karmaşık konuşma; Hızlı, düzensiz, karmaşık şekilde seslerin çıkartılmasıdır. Genellikle kekemelik ile karıştırılır. Kişi ifade etmek istediklerini anlatamaz ve kekeleyen kişilerin tersine problemlerinin farkında olmazlar. Konuşabilirler ancak nadiren kekelerler. Bir diğer problem ise günümüzde sıklıkla görülen kekemeliktir. Kekemelik; Normal olmayan durumlarda tekrarlar ve duraksamalarda veya gerekli seslerin, hecelerin, veya hareketlerin uzatılmasında ortaya çıkar. Bu tarz belirtilerin yanı sıra kişinin yüz mimikleri ve jestleri konuşmayı engeller hali ve konuşmaktan kaçınır hali ve kaygıyı içinde bulundurur. Dil bozukluklarının çeşitleri hakkında bilgi vermek gerekirse bunu üç temel maddeye bağlayabiliriz. İlk olarak Gecikmiş Dil; Çocukların gelişimlerine uygun vakit aralıklarında beklenen dil gelişimlerini gösterememeleri durumlarında ortaya çıkan ifade etme güçlükleri durumlarına, ve bu durumlarda yaşanan sıkıntılara gecikmiş dil olarak bakılır. Dil ve Konuşma güçlüğünde bir diğer sorun ise Söz yitimi; Dillerini başarılı bir şekilde geliştiren çocuklar beyin sarsıntısı gibi nörolojik kazalar sonrasında fikirlerini düzenleme, anlatma ve algılama yeteneklerini yitirebilirler ve bu doğrultuda okuma yazma, heceleme, sembolleri kullanmada, ve bunlara bağlı olarak konuşmada problemler yaşayabilirler. Belirli durumlarda olan dil yetersizlikleri ise; Dil gelişimleri, sosyal ve bilişsel olarak geride olan ancak herhangi bir, beyin sarsıntısı veya kaza durumu geçirmemiş bireylerde görülür. Dili etkili bir biçimde kullanamazlar ve konjenital söz kayıpları veya gelişimsel söz yitimi olarak isimlendirilebilirler. Temelinde ise bu sorun beyin fonksiyonlarının eksikliğinden kaynaklanabilir.
Eğitim alanındaki 26 yıllık tecrübemiz, özel eğitim alanındaki 14 yıllık tecrübemizle Ankara Çayyolu Ümitköy’de birikimimizi yenilikçi eğitim modelleriyle sentezliyor, beklentilerinizin ötesinde eğitim kalitesine ulaşmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Özel eğitim çalışmaları kapsamında 14 yıldır kurucularımızın aldığı pozitif sonuçlar Ses Özel Eğitim bünyesindeki çalışmalar için model olmuştur.
Dil ve Konuşma Güçlüğü Programları üzerine uzman kadromuzla Ses Özel Eğitim olarak eğitimlerimizi sürdürüyoruz.
Dil ve konuşma bozuklukları bireyin yaşamını önemli derecede etkilemesine karşın erken teşhis ve uygun müdahaleler ile bireyin yaşamındaki olumsuz etkileri azaltılabilir. Doğru tanı ve uygun müdahale uzman olmayı gerektirir. Dil- Konuşma Terapisti bu konuda eğitim almış uzman kişidir. Dil ve konuşma terapisti, insan iletişimi, gelişimi ve bozukluklarının tanılanması, değerlendirilmesi, terapisi, ile uğraşan ve bu alanda bilimsel araştırma faaliyetlerinde bulunan bağımsız bir meslek grubu üyesidir. İletişim dil ve konuşma bozukluklarının tanısı ve tedavisinden dil ve konuşma bozukluğu uzmanları sorumludur. Meslek ünvanı için değişik ülkelerde farklı isimler kullanılmaktadır. (dil ve konuşma terapisti, dil ve konuşma pataloğu, dil ve konuşma bozuklukları uzmanı, logoped v.b ). Ülkemizde daha çok kullanılan dil ve konuşma bozukluğu uzmanı ve/veya dil ve konuşma terapisti / pataloğudur.
Dil ve konuşma bozuklukları uzmanlarının çalıştığı hastalık grupları sözel ve sözel-olmayan iletişim sorunlarından, yutma ve yeme bozuklukları olan bireylerin sağaltımına kadar geniş bir aralığı kapsar. Gelişimsel dil bozuklukları, ses bozuklukları, artikülasyon/fonolojik bozukluklar, kekemelik, dudak – damak yarıklıklarına bağlı gelişen konuşma bozuklukları, dil edinimi gerçekleştikten sonra bir kaza yada beyin kanaması sonrası gelişen konuşmanın bozulması yada kaybolması (afazi), edinilmiş yutma bozuklukları dil ve konuşma bozuklukları uzmanlarının çalışma alanlarıdır.
Dil ve konuşma bozuklukları uzmanları iletişim bozukluklarının önlenmesi, tanılanması ve sağaltımı konularında görev yapar. Bu bağlamda klinik ve eğitsel programlar hazırlar, geliştirir terapi programlarını uygular, elde edilen sonuçları değerlendirir, ailelere ve ilgili meslek gruplarına danışmanlık yapar.
Ülkemizde dil ve konuşma terapistliği mesleği yeni gelişmekte olan bir meslektir. Türkiye’de uluslararası görev tanımlarına uygun unvana sahip çok az terapist bulunmaktadır. Bu alanda çalıştığını ve dil ve konuşma terapisti olduğun idda eden pek çok kişi olsa da bu alanda uzman yetiştiren tek okul 2000 senesinde öğretime başlayan ve ilk mezunlarını 2004 senesinde veren Anadolu Üniversitesi bünyesinde bulunan “Dil ve Konuşma Terapistliği” yüksek lisans ve doktora programıdır. Dil ve konuşma terapisti olarak çalışabilmek için 4 senelik lisans eğitimi üzerine dil ve konuşma terapistliği alanında yapılan yüksek lisans eğitimini tamamlamak ve yüksek lisans eğitimi veren kurumun öngördüğü sayıdaki klinik uygulamayı gerçekleştirmek gereklidir.
Dil ve Konuşma Terapistlerinin Hizmet Alanları Nelerdir?
Dil ve konuşma terapistleri, bireylerin etkili iletişim becerileri oluşturmalarına yardımcı olmak amacı ile çeşitli alanlarda hizmet verir. Bunlar;
- Artikülasyon bozukluğu ve/veya Fonolojik bozukluğu olan bireylere konuşma seslerinin uygun üretimini öğretmek.
- Kekemelik ve akıcılık bozukluğu olan bireylerin daha akıcı konuşmasını sağlamak.
- Dil ve konuşma gelişimi geciken bireylere yardımcı olmak.
- Sesi ile ilgili problem yaşayan kişilerde ses terapileri uygulamak.
- Afazik bireylerin dil ve konuşma becerilerini tekrar öğrenmesi için yardımcı olmak.
- Yutma sorunu yaşayan bireylerin değerlendirilmesi, beslenme biçimlerinin ayarlanması ve yutma becerilerinin geri kazanılmasına yönelik tedavileri uygulamak
- Bireylerin iletişiminin etkililiğini arttırmak. Sözel olmayan iletişim gibi günlük iletişim becerilerini geliştirmek
- İleri düzeyde konuşma sorunu olan bireyler için destekleyici ve alternatif iletişim sistemlerini değerlendirmek, seçmek ve geliştirmek
- Dil ve konuşma bozukluklarını önleme yolları ile ilgili topluma ve bireylere önerilerde bulunmak.
Dil ve konuşma bozukluklarında erken müdahale neden önemlidir?
Dil ve konuşma sorunlarında erken tanı ve tedavi, çocuğun zihinsel gelişiminde çok önemli rol oynar. Soruna müdahale edilmesi zihinsel ve dilsel gelişimin dışında, çocuğun ileride sorun yaşaması olası diğer alanlar olan davranış, duygusal gelişim, öğrenme, okuma ve sosyal alanlardaki gelişimini de olumlu olarak etkilemektedir.
Serkan Bengisu
Uzman Dil ve Konuşma Terapisti
Ses Terapisi, Ses Bozukluğu Tedavisi
İnsanlar arasındaki iletişimi sağlayan yöntemler arasında en önemli bölümü konuşma, dolayısıyla ses oluşturmaktadır. Sesimiz aracılığıyla duygu ve düşüncelerimizi aktarır ve yine karşımızdaki kişilerin duygularını sesi aracılığıyla algılayabiliriz. Sesi ile ilgili problem yaşayan kişilerin psikolojik, mesleki, sosyal ve duygusal uyumu bu durumdan etkilenmekte hatta bu durum işi gereği sesini yoğun olarak kullanan şarkıcı, oyuncu, spiker, öğretmen gibi meslek gruplarından kişilerde meslek kaybı gibi durumlara da yol açabilmektedir.
Bu nedenle ses bozuklukları bireyler arası iletişimi etkileyen bir sorun olmaktadır. Toplumumuzda insanların %80’i yaşamının herhangi bir bölümünde ses bozukluğu yaşamakta, %7-9’unun ise kronik ve kalıcı ses hastalığı bulunmaktadır. Bu oran hayatını sesiyle kazanan insanlarda çok daha yüksektir.
Ses bozukluğu en genel ifade ile sesin normalden farklı çıkması anlamına gelir. Halk arasında ise sesin normalden az veya hiç çıkmaması şeklinde bilinir. Sesteki çatallanma, kalınlaşma, iniş çıkışlar, boğuk ses ve diğer tüm farklılıklar ses bozukluğu olarak değerlendirilir. Ses çıkarmamızı sağlayan organlarda oluşan bir problem seste bozulmaya yol açar. Sıklıkla sesin gerçek kaynağı olan ses telleri üzerinde oluşan en küçük problem ses tellerinin titreşimini bozmakta ve seste bozulmaya yol açmaktadır. Sesin bozuk çıkmasının pek çok farklı nedeni olabilir. Ses bozukluğu doğumdan itibaren var olan yapısal bir probleme, sonradan gelişen bazı hastalıklara ya da kullanım hatalarına bağlı olabilir.
Ses bozuklukları büyük oranda hatalı ve yanlış kullanım sonrası oluşur. Hatalı ve yanlış kullanımlar devam ettiğinde ses kalitesi zaman içinde bozulmaya başlar nodül, polip gibi ses problemleri de yine yanlış ve hatalı kullanımlara bağlı gelişebilir. Ses bozukluklarında farklı tedaviler uygulanmaktadır. Bunlar medikal tedaviler, cerrahi tedaviler ve ses terapisidir.
Ses terapisi, ses bozukluklarında başlı başına uygulanan bir tedavi olacağı gibi medikal ve cerrahi tedavilere ek olarak da uygulanabilmektedir. Ses terapisi, ses üretim şeklini değiştirmek amacıyla kullanılan davranışsal bir tedavi yöntemidir. Ses terapisi ile hastaya doğru ses üretimini öğreterek, bu tekniği gündelik konuşma sırasında kullanması sağlanır. Yanlış ve hatalı ses kullanma alışkanlığı ses tellerinin titreşim dinamiğini bozmaktadır. Ses ile ilgili bozukluklar da buna bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Ses terapisi bu durumu düzelterek ses üzerinde bir iyileşme sağlar. Ayrıca kullanım hatalarına bağlı gelişen ses problemlerinde bir cerrahi tedavi uygulandığında kişinin tekrar aynı hatalı kullanıma devam etmesi problemin tekrarlama riskini arttırır. Bu nedenle cerrahi sonrasında da kişilere ses terapisi uygulanarak bir daha aynı problemi yaşamamaları sağlanır. Bu nedenle ses terapisi hem iyileştirici hem de koruyucu bir tedavidir.
Ses terapisi bu alanda uzmanlaşmış dil ve konuşma terapistlerince uygulanan bir tedavidir. Sesi ile ilgili sorun yaşayan birçok olguda ses terapisi ile olumlu sonuçlar alınmaktadır. Ses terapisi iki aşamada uygulanmaktadır. Bunlar dolaylı ve doğrudan terapilerdir. Dolaylı ses terapisi yanlış ve kötü ses kullanıma neden olan davranış şekillerine ilişkin hasta eğitimi, vokal hijyen, davranışsal aşırı vokal zorlamanın azaltılması basamaklarından oluşur. Doğrudan terapide hastanın iyi ses üretimini sağlayabilecek spesifik tekniklerin kullanımını içerir. Tekniklerin seçimi probleme göre değişiklik gösterir.
Artikülasyon ve Fonolojik Bozukluklar
Artikülasyonun Oluşumu:
Artikülasyon, konuşmada yer alan çeşitli organların düzenli ve birbiri ardına belli bir dizgeye uyarak gerçekleştirdiği hareketler aracılığıyla konuşma sesi birimlerinin şekillendirilmesidir. Türkçe’de artikülasyon sözcüğü yerine “sesletim” yanı sıra bazen aynı anlama gelen “eklemleme” terimleri de kullanılır. Ağız boşluğunda yer alan yumuşak damak, küçük dil, dil, dişler, dudaklar, çene seslerin şekillenmesini sağlayarak artikülasyonu oluşturmada görev alır. Özellikle dilin ağız içindeki konumu, ses yolunun değişik derecelerde kapanması vb. özelliklere göre ünlüler ve ünsüzler çıkartılır.
Artikülasyon, parçaların akıcı bir şekilde iç içe geçmesini içerdiği için ağza ait motor becerilerde olgunlaşma gerekir. Artikülasyon öncelikle ses tellerinin açılıp kapanma derecesine bağlıdır. Dudaklar, çene ve dil hareket edebilir özelliklerinden ötürü ağız-yutak boşluklarının ön kısımlarını açıp kapatabilir. Böylece hava akımının miktar ve biçimini hızlı bir şekilde kapatma ve değiştirme söz konusu olur.
Artikülasyon ses tellerinin titreşimi sonucu sesin şekillendirilmesi ve anlamlı seslere dönüştürülmesidir. Ciğerlerden gelen hava artikülasyon bölgelerinde şekillendirilir.
• Dudaklar
• Dişler
• Dil sert damak
• Yumuşak damak harflerin oluşumunda etkili yapılardır.
Konuşmada kullanılan sesler iki ana kategoride incelenir;
Ünlüler: Akustik özellikleri rezonans olayına bağlıdır. Gırtlak üstü boşlukların şekillerini, büyüklüklerini değiştirerek farklı ünlüler çıkartırız. Ciğerlerden gelen hava akımına direnç yok denecek kadar azdır.
Ünsüzler: Hava akımına direnç çok fazladır. Akım ya tamamen bloke edilir, ya kısıtlanır ya da saptırılır.
Ünlülerin Özelikleri:
Ünlüler üç boyutta incelenir :
- Ön-arka:Dilin kavisli veya bombeli kısmının yatay düzlemde nerede olduğu.
- Yükseklik-Alçaklık:Ağız boşluğunun dil ve çene oynatılarak ne kadar açık hale getirildiği.
- Yuvarlaklık-Düzlük:Dudakların büzülüp büzülmediği ile belirlenir.
İnce sesler: i, ü,e,ö Kalın sesler: u, o, a, ı
Dar sesler: ü, u, ı, i Geniş sesler: e, ö, o, a
Ünsüzlerin Özellikleri:
Ünsüzler artikülasyon biçimine göre sınıflandırılırlar. Her biçim kendi içinde artikülasyon yeri ve titreşim durumuna göre sınıflandırılır.
Biçimine Göre Artikülasyon
1. Patlamalı-Kapantılı Sesler:
Hava akımını ağız boşluğunda tamamıyla bloke ederek çıkarılan sesler. Bu blokajın arkasında biriken hava (basıncı) blokaj açıldığı zaman patlayarak boşalır. /p/,/b/,/t/,/d/
2. Sürtünmeli Sesler:
İki artikülatörü birbirine çok yaklaştırıp, havanın geçeceği yeri iyice daraltınca bu dar aralıktan hava basınçlı bir şekilde sürtünerek çıkar. /s/,/z/,/ş/,/j/,/f/,/v/
3. Yarı-Kapantılı Sesler:
Bu sesler kapantılı şekilde başlayıp sürtünmeli olarak devam eden seslerdir. /ç/,/c/
4. Genizsi Sesler:
Ağız boşluğunun tamamen bloke edilip havanın burun boşluğundan dışarı verilmesiyle çıkarılan sesler./m/,/n/
5. Yarı Ünlü Sesler:
Ünlü özellikleri taşıyan seslerdir. Bu seslerde havanın önü ne ünlülerdeki gibi çok açık ne de ünsüzlerdeki gibi çok kapalıdır. /y/
6. Akıcılar:
Yarı ünlü ve akıcı sesler davranış olarak ünsüzlere benzerler, ünlülerle beraber kullanılırlar. /r/,/l/
Artikülasyon Bozukluğu:
Artikülasyon konuşma seslerinin üretiminin motor hareketlerini içerir. Artikülasyon sorunları, çocuğun belirli sesleri üretmekte güçlük çekmesi veya sesleri yanlış üretmesidir. Artikülasyon bozukluğunda birey konuştuğu dile ait bazı sesleri uygun şekilde üretemez; bu da konuşmanın başkaları tarafından anlaşılmasını etkiler. Örneğin /arı/ yerine demesi gibi. Artikülasyon problemleri konuşmanın şekillendiği artikülatör bölgelerdeki anatomik-fizyolojik yetersizliklere dil, diş ve dudaklarda hafif derecedeki yapısal farklılıklar, dudak-damak yarıklığı gibi yapısal bir anomali, işitme engeli, dizartri gibi nörolojik kaynaklı problemler, oral kas sisteminin veya motor planlama sisteminin nörofizyolojik işlevinin bir şekilde aksaması sonucuna bağlı olarak gelişebildiği gibi her hangi bir yetersizlik olmaksızın yanlış öğrenmelere bağlı olarak da görülebilir. Ayrıca zeka engeli ya da psikolojik sorunlar, artikülasyon bozukluğuna eşlik edebilir.
Artikülasyon bozukluğunda; tek tek seslerin üretiminde sorunlar görülür (ör: /r/ yerine /y/, /ş/ yerine /s/, /k/ yerine /t/ söylemek gibi). Söylenmesinde yanlışlıkların en sık yapıldığı sesler yaşla düzelmesi beklenen seslerdir. Bunlar (l,r,s,z,ş,j,c,ç) sesleridir. Artikülasyon bozukluğunda çocukların konuşmasındaki hatalar tutarlıdır. Bir sesi yanlış üretiyorsa bu sesi her üretiminde aynı hatayla üretir.
Artikülasyon ve fonolojik bozukluğu olan çocukların tedavisinde dil ve konuşma terapisti tarafından yapılacak test ve değerlendirmelerle çocuğun sesletemediği konuşma sesleri tespit edilir ve probleme yönelik uygun terapi programı geliştirilir.
Fonolojik (Sesbilgisel) Bozukluk:
Fonoloji, bir dilde kullanılan konuşma sesleri ve bu seslerin birleştirilmesiyle ilgili kuralları içerir. Bir dildeki en küçük ses birimlerine “fonem” adı verilir ve fonemler bir dilde anlam değişmesine neden olan en küçük birimlerdir. Örneğin “bak” sözcüğünde /b/, /a/ ve /k/ olmak üzere 3 adet fonem bulunmaktadır.
Fonolojik gelişim ise yetişkin fonolojik konuşma özelliklerini edinme anlamına gelmektedir. Fonolojik gelişim açısından çocuklar arasında belirgin bireysel farklılıklar bulunmaktadır. Fonolojik bozukluğu olan çocuklarda çeşitli konuşma seslerinin yer değiştirilmesi, düşürülmesi, sözcük öbeklerinin karışması ya da hatalı kullanımı görülmektedir. (ör: /ayakkabı/ yerine /ayapkarı/, /kitap/ yerine /kipat/ /kamyon/ yerine /kaymon/ demek gibi). Aynı zamanda, heceler ve sözcükler içindeki seslerin sıralanma ve seçilme hatalarını da içerir. Bu probleme sahip çocukların konuşmasındaki hatalar tutarsızlık gösterebilir bir kelimede bir sesi üretirken bir başka kelimede aynı sesi yanlış üretebilir. Bu nedenle fonolojik bozukluğu olan çocukların konuşmasının anlaşılması son derece güçtür.
Fonolojik bozukluğu artikülasyon bozukluğundan ayıran en önemli fark; artikülasyon bozukluğunda çocukların yanlış ürettikleri sesler ses dağarcığında yer almazken fonolojik bozukluğu olan çocuklarda sesler ses dağarcığında bulunur fakat çocuk hedef sesin yerine farklı bir ses seçer ve bunu kullanır.
Artikülasyon ve fonolojik bozukluğu olan çocukların tedavisinde; dil ve konuşma terapisti tarafından yapılacak test ve değerlendirmelerle çocuğun yanlış ürettiği konuşma sesleri tespit edilir ve probleme yönelik uygun terapi programı geliştirilir.
Geç Konuşan Çocuklarda Fonksiyonel Terapi Modelleri
EBEVEYN-ÇOCUK İLETİŞİMİ
Dil yetersizliği olan çocuğa yöneltilen dil konusunda şüpheler vardır. Dil öğrenen çocukların ebeveynleri normal olarak çocuk merkezli konuşma tarzını kullanırlar. Bu da bir çok terapi programında edindirilmeye çalışılan dilden sentaktik bütünlük açısından farklılık gösterir. Doğal ortamlarda çocuk merkezli konuşma tarzı sentaktik olarak tamamlanmış sözceleri içerirken, bunun aksine terapi programlarında kullanılan sözceler tamamlanmamıştır.
Dil yetersizliği olan çocuklar kendi linguistik seviyelerine göre farklı dil stillerini anlamada farklılık gösterirler. Brown 1. seviyesinin başlangıcında olan çocuklar sentaktik açıdan daha çok semantik açıdan temel olarak özne+eylem ve eylem+nesne anlama yöntemini kullanırlar. Buna ek olarak yetişkin kullanıcının azaltılmış bu formu bazı dil yetersizliği olan çocuklarda 2li sözcük semantik ilişkilerin üretimine yardımcı olur.
Çocuğun spontan konuşmada sözel becerilerinin artması yetişkinin en az sözel yönergelerle birlikte yüksek seviyede sözel geri bildirim sağlayarak kolaylaştırdığı zaman elde edilir. Yapılan birçok çalışma çocukların karşılıklı konuşma becerilerinin çocuğun spontan konuşma becerilerine uygun yetişkin davranışlarıyla arttırılabildiğini göstermektedir. Aşağıdaki yetişkin çocuk konuşması buna bir örnektir:
Ç Dün hayvanat bahçesine gittim.
E Ooo. Orası benim en sevdiğim eğlence yeridir. En çok maymunları severim
Ç Yarın doğum günü partim var
E Ooo. Çok eğlenceli olacak. Doğum günün için ne istersin?
Ç Ben kovboy resmi çizdim
E Benekli bir atta kocaman bir kovboy.
Yukarıdaki örneklerde yetişkin çocuğun ilgisinin olduğu başlıkla ilgili düşüncelerini ifade etmekte ve daha fazla bilgi sağlaması için ipuçları vermekte ve karşılık için beklemektedir.
Sözel çıktının arttırılmasında etkili yöntemlerden biri de bekleme süreli öğretimdir. Önce çocuğun istediği pekiştireç için ‘ne istiyorsun ’ gibi sözel işarete yanıt olarak sözel çıktı sağlanması çalışılır. Daha sonra çocuğun sözel ya da ses çıktısı oluşturması için beklenirken pekiştirece ulaşması engellenir. Aşamalı olarak çocuk yetişkinin sözel çıktısına gerek duymadan doğal ortamda oluşan bu uyarana yanıt vermeyi öğrenir.
Dil kolaylaştırıcıları görevlerini iletişim ortamlarında üstlenirler ve amaçları çocuğun öğrenmesi için gerekli fırsatları arttırmaya dönüşür.
Dil kolaylaştırıcı olarak ebeveyn, öğretmen ya da diğerlerinin kullanılması dil ve konuşma terapistinin görevini azaltmaz. Dil kolaylaştırıcı olmak için uygulamanın içinde olmak şarttır. Zaman zaman ebeveyn daha etkili bir dil kolaylaştırıcısı olmak için davranış değiştirmede zorlansa da, dil ve konuşma terapisti girdiyi tutarlı ve standart bir şekilde sağlanmasını sürdürebilir. En iyi sonuçlar diğer kolaylaştırıcıların rol yapma ve eleştirileri içeren sık, düzgün, yapılandırılmış çalışmalarla ilgili bilgi alındığında sağlanıldığı düşünülmektedir.
Ebeveyn ilgisiyle, aile üyelerin uygulama yaptığı aile merkezli ya da aile odaklı servislerin arasında açık bir farklılık vardır. bazı özel servisler aileleri doğal olarak daha geçici olarak tanırken aileler çocukların yaşantısında daimi olarak kabul edilmelidir. Bu yapılanma için dil ve konuşma terapisti ve aile iletişimi işbirliği halinde olmalıdır.
AİLE MERKEZLİ İŞBİRLİKÇİ MODEL UYGULAMA REHBERİ
Kendi rolünüzü ve müdahale için yaklaşımınızı anlatın.
- Aile için gerçekçi seçenekler sağlayın ve onları karar vermeleri için cesaretlendirin.
- İstenilen bilgi ve hizmetleri hemen sağlayın.
- Güven sağlayın.
- Kültürel, etnik değerler, gelenekler ve inançları göz önünde bulundurun.
- Yöntem ve işlemlerin amaçlarını açıklayın.
- Yöntem ve işlemlerin mantıklı açıklamalarını yapın.
- Ailenin hem değerlendirmede hem de uygulamada rol almasını sağlayın
- Aileye uygun yer ve zamanlarda aileyle buluşun.
- Profosyonel kaygılardan önce ailenin kaygısına dikkat edin.
Ailenin her tartışma ve kara verme toplantılarına katılımını sağlayın. Aile tarafından kolayca anlaşılabilicek bir dil kullanın.
Aile üyeleriyle içten, bütünüyle, dürüstçe ve tarafsız şekilde konuşun.
Uygulamayı ailenin rutinine uyacak şekilde yapılandırın.
Uygulama planlamasında esnek olun.
DİL VE KONUŞMA TERAPİSİ-KÜLTÜR
Her aile bireysel olmasına rağmen; yapı, ilişkiler, işlev ve aile rutinlerini etkilediğinden kültür en önemli etkileyicilerinden biridir.
Aile yapısı tüm bireyler ve ilişkilerin özelliklerini içerir fakat daha da önemlisi aile yapısıyla ilgili kültürel değerleri ve inançları içerir. Örneğin asya-amerikalı ailelerde dil yetersizliği olan çocuklarla ilgili uygulama kararları verirken aile arasındaki mesafeli iletişim göz önünde bulundurulmalıdır.
Aile ilişkileri, aile üyeleri ilişkileri ve onların aile içindeki rollerini içerir. Bu rollerin önemi kültüre göre değişiklik göstermektedir. Örneğin bekar bir yetişkinin çocuğu için uygulama aile zeminine göre yapılandırılmalıdır.
Aile işlevleri ise aile üyelerinin yerine getirmeleri beklenen sorumlulukları içerir. Bu da yine diğer bileşenler gibi kültürler arası farklılıklar gösterir. Bazı kültürlerde dil ve konuşma terapistinin hedeflediği bağımsızlığın arttırılması amacının aksine çocuk için aşırı korumacı olabilirler.
Aile rutinleri gelişimsel olarak ortaya çıkan değişiklikleri ifade eder. Çekirdek aileler çocukları büyüdüğünde ya da ileri yaşlarda çocuklarını ayırırken, geniş ailelerde böyle bir olgu yoktur.
Kültürel kimlik sabit değildir. Aynı kültüre sahip aileler farklılık gösterirler. Dil ve konuşma terapisti tarafından bu kültürel eğilimlerin belirlenmesi, uygun ve etkin uygulama planlama olasılını arttıracaktır.
KÜLTÜREL AÇIDAN FARKLI AİLELERLE ETKİLEŞİME GEÇME KILAVUZU
Kültürel öğelerle ilgili sanılarda bulunmayın.
Kültürel kurallar hem aile/çocuk hem de dil ve konuşma terapistini yönetir. klinik odası gibi uyarana verilen yanıtın farkında olunmalıdır, kültürler arası farklılıklar gösterir.
Terapiye alınan çocuk ve ailesinin kültür özelliklerini öğrenin.
Gerekirse ailenin kültürel çevirmenlerden yardım alın.
Ailenin kültüründen sözcükler, sözceler ve selamlamalar öğrenin.
Sakin olun be etkileşim için zaman verin. Aile o dili iyi anlayamıyorsa, mümkün olduğunca az miktarda yazılı yönergeler kullanın. Sorular için zaman ayırın.
Ailenin işlevsel yaklaşımlarda olduğu gibi aile-profesyonel işbirliğine hazır olamayabileceklerini aklınızda tutun.
Ailenin ve profesyonelin hedef ve amaçlarının birbirine uymasını sağlayın
Mümkün olduğu zaman kültürel topluluğu kapsayın.
Dil ve konuşma terapisti farklı beklentilerin ve farklı etnik grupların, ırkların algısal farklılıklarının farkında olmalıdır. Ebeveynin rolü, çocuk için umulanlar, yetersizliğe yaklaşım, tıbbi durum, iyileşme ve profesyonel yaklaşım terapiden önce baştan sonra anlaşılmalıdır. Asyalı, İspanyol, amerikan ve Afrika kültürleri arasında çocuk ve profesyonel uygulamalar epeyi farklı gibi görünür. Başarılı aile- dil konuşma terapisti işbirliği karşılıklı saygı, güven ve dürüst iletişimle karakterizedir. Bu özellikler ancak DKT nin iletişime girdiği ailelerin kültürel geçmişine hassas olmasıyla sağlanır. En iyi tedavi modeli ailenin kültürel alt yapısına göre uyarlanmış terapi modelidir.
EĞİTİM İPUÇLARI
Belirli linguistik ve linguistik olmayan bağlamlar temel linguistik parçalar içerir ya da sağlar.
Genelleme başarısındaki eksiklik çocuklara belirli sorulara belirli yanıtlar, dikkatli söyletilen, yönergeler ve soruların öğretildiği yanıt programlarından (response programs) kaynaklanır. Çocuğun her günkü dünyası bu dikkatten yoksundur. Gündelik bağlamlar çalışılan iletişim davranışları öğrenmeye uygun olmayan ilgisiz uyaranları içerir. Aynı zamanda öğretmenler ve ebeveynler ipuçları ya da yönlendirmeler gibi öğrenmeyi engelleyici çeşitli davranışlar gösterirler. Ebeveyne ve öğretmene istenilen davranışın öğrenilmesi için çevresel değişiklikler ve dikkatlerine odaklanılması çalıştırılmalıdır. Gündelik iletişimdeki uygun ve yaygın uyaranlar doğru bir şekilde sunulabilir fakat bu uyaranlar terapinin içinde olursa çocuğun yeni dil hedeflerini öğrenmesi sağlanır. Genellemenin sağlanması için hedefler farklı davranışlar, kolaylaştırıcılar ve çevrelerde çalışılabilinir. Örneğin çocuğun oyuncakları, gündelik eşyaları, günlük rutinleri çalışmalarda kullanılır.
Çalışılan bağlamda giderek artan bir sıklıkta kullanılacak olan ve iletişim çevresine uygun olmayan uyaranları içeren çalışma yarım yamalak çalışma olarak adlandırılır. Yeni öğrenilen davranış için hedefler tek bir uyaran için farklı yanıtlar ya da tek bir yanıt için farklı uyaranlar için ifade edilmelidir. Bu amaçlar eş zamanlı davranışlar, tepki çeşitliliği, linguistik ve linguistik olamayan ipucu çeşitliliği kullanılarak elde edilir.
Tepki çeşitliliği çocuğa aynı iletişim hedefine ulaşmak için farklı yanıtların kullanılabileceğini öğretir. Örneğin ‘su istiyorum’, ‘su lütfen’, ‘su alabilir miyim’, ‘sen de benim kadar susadın mı?’ tümcelerinde ortak hedef su içmektir.
Sözel olan ve olmayan ipuçları çocuğun belirli bir uyarana bağlı kalmaması için çeşitlendirilebilir. Geleneksel yaklaşım konuşma sırasında oluşmayan suni ve dar ipuçlarına dayandırılmıştır. Geleneksel yaklaşımda kullanılan ‘bana her şeyi anlat ’ gibi uyarılar, pragmatik olmayan yalancı karşılıklı konuşma lara (pseudoconversational) yol açmaktadır.
İşlevsel karşılıklı konuşma yaklaşımı DKT nin belli ipuçlarının etkisini değerlendirmesi ve dili edinmesine yardımcı olacak linguistik olan ve olmayan ipuçları imkanlarını araştırır.
Terapiyi geleneksel ipuçlarına dayandıran terapistler dil hedeflerinin oluşabileceği zengin ipuçlarını içeren yaratıcı bağlamların farkında değildir.
UYGUNLUK
Dil kolaylaştırıcısı çocukta karşılıklı konuşma sırasında ya da çocuk dili öğrendiğinde eğer gerekirse dili değiştirmeye başlayabilir. Çocuğun sözcesi kolaylaştırıcının yanıtına bir uyarandır. Yanıtlar ya da olasılıklar çocuğun sözcesi için bağlam oluşturmaya yardımcı olurlar. Çocuk dili birçok farklı ve bireysel iletişim bağlamında öğrenir. Bununla beraber çocuk-ebeveyn iletişimin farklı özellikleri çocuğun dil edinim hızını etkiler. Ebeveyn-çocuk konuşmasının oranı dil gelişimiyle doğru orantılıdır. Dil yetersizliği olan çocukların anneleri çocuklarıyla daha az ve normal gelişim gösteren çocukların annelerinden daha anlaşılabilirliği zor bir tarza iletişime girerler.
Doğal olarak gelişecek sonuçlar çalışmaya başlamadan önce belirlenmelidir. Mümkün olduğunca bu sonuçlar yanıtla direkt olarak ilişkili olmalıdır. Örneğin çocuk maymun görmüş ve bunu anlatıyorsa ‘çok iyi’ ve ‘güzel konuşma’ (good talking) gibi pekiştireçlerden kaçınılmalıdır. Çocuğun mesajı maymunları gördüm iken güzel konuşma gibi bir sonuçla ilgisi yoktur ve çocuğun iletişimi değerini yitirmektedir. Bunun aksine iletişim davranışı karşılıklı konuşma yanıtlarıyla devam ettirilebilir (oo! Maymunlar çok eğlenceli olmalı. Neler yapıyorlardı?). çocuğun katılımı için terapistin basit katılımları yeterlidir.
Karşılıklı konuşma sırasında oluşacak fırsatlar semantik ve pragmatik olarak rastlantısal olmalı ve çocuğun sözce bilgisine sunulmalıdır. Semantik fırsatlar, çocuğun bir önceki sözcesinin başlığı ya da içeriğine olan yetişkin ya da dil kolaylaştırıcısının ilgisi çocuğun dil gelişiminin üstünde olumlu etkiler yaratır. Başlık ve ortak sözcük paylaşımı dil işlemlemesi için çocuktaki hafıza yükünü azaltır ve o anki kullandığı dil üretimini kolaylaştırır. Kolaylaştırıcının sözcesi çocuğun kendini değerlendirme ve üretimi için dayanak ve iskele oluşturur. Bunun aksine sık başlık değişimleri ve yetişkin tarafından çocuğun ilgisine tekrar odaklanma çocuğun dil edinimini geciktirir.
Semantik açıdan fırsat (contingency) yaratılmış, pragmatik açıdan fırsat yaratılmamış bir örnek:
Ç dondurma istiyorum.
Y Ali dondurma istiyor.
Kolaylaştırıcının yanıtı konuşmanın genel çerçevesiyle ilgili ve konuşmaya yön verici tarzda olmalıdır. Örneğin:
Ç dondurma istiyorum
Y dondurmanın içinde ne olsun?/neyli dondurma istersin?/ yemekten önce dondurma yememelisin
Yukarıdaki örnekten de anlaşılacağı gibi ‘iyi konuşma’, ‘çok iyi’ gibi yanıtlar pragmatik fırsatları engeller ve karşılıklı konuşmanın devamına yardımcı olmaz. Çocuğun dili çocuğun amacına ve niyetine ulaştığında daha doğal yollardan pekiştirilir.
Ebeveyn davranışlarının çocuğun etkileşime katılma oranını arttırmayı hedefleyen çocuk merkezli etkileşim yöntemi, çocuğun dil becerilerini arttırır. Çocuğun seçtiği başlıkla ilgili konuşmalar ve dil kolaylaştırıcıları çocuğun katılımını ve ilgisini arttırabilir. Bu katılımcı çocuk merkezci yöntem dil yetersizliği olan çocuklar için iyileştirici bir yöntem olabilir.
Dil yetersizliği olan çocukların ebeveynleri, dil seviyesi yanı olan ya da aynı yaş çocuklarının ebeveynleriyle kıyaslandığında daha az olumlu ve çocuklarının sözcelerini daha az kabullenirler.
Çocukların yetişkin konuşmasına daha az sıklıkta maruz kalması yetişkinle az etkileşime girmesine neden olur. Bu çocuğa daha az pekiştire sağlar bundan dolayı daha az iletişime girer ve gelişim daha geç başlar.
Klinik ortamda kolaylaştırıcılar çocuğun sözcelerini çocuğun dünyayı anlayışı şeklinde kabul etmelidirler.
ORTAM
Çalışmaların yeri hem terapilerin yapıldığı fiziksel mekanlar hem de çocuk ve kolaylaştırıcının oluşturduğu konuşma bağlamını içerir. Bir çok açıdan konuşma bağlamı ortam, klinik, sınıfı aştığından onlara bağlı olmadığından genelleme için çok daha önemlidir. Bu doğal iletişim dizilerinin esnekliği sayesinde terapinin nasıl yapıldığı nerde yapıldığından daha fazla önem taşımaktadır.
FİZİKSEL ORTAM
Terapiler mümkünse çocuğun yeni öğrendiği bil becerisini kullanmak isteyeceği yerde olmalıdır. İletişim çoğu katılımcıların iletişimini etkileyecek tanıdık durumlarda gerçekleşir. Örneğin hikaye anlatma, karşılıklı konuşma ve sınıf katılımı kullanılan dili etkileyecek farklı katılım kurallarına sahiptirler. Bundan dolayı çocuğun gündelik yaşantısında gerçekleşen bu tür söylemleri içeren dil uygulamaları yer almalıdır. Gündelik çevre uygulama ve genellemenin kolaylaştırılması için doğal ve tanıdık bir uyaran sağlar. Travmatik beyin hasarlı çocuklar gibi uzun süreli pragmatik yetersizlikleri olan çocuklar özellikle çevresel düzenlemeye dayalı uygulamalar gereklidir.
Ebeveynler ve öğretmenler dil kolaylaştırıcısı olarak üstlendikleri bu yeni görevlerini çalışmaları gerekir. Ebeveynler okula ya da kliniğe çalışmak için gelmelidirler. Eğer bu mümkün değilse akşam grup çalışmaları ya da kitapçıklar kullanılmalıdır. Aileler çocuklarından beklentilerini değiştirseler bile , bu dil çalışmalarının genellenmesine yardımcı olacaktır.
KARŞILIKLI KONUŞMA BAĞLAMI
Davranışlar değişken bağlamlarda anlamlı olabilmeleri için değerlendirilmeli ve çalışılmalıdır. Dil ve iletişim önceki ve sonradan gelişen (lingustik/lingusitik olmayan) bağlamlardan ve o bağlamla ilgili katılımcıdan beklenenler tarafından aşırı derecede etkilenir. Bir restoranda yemek sipariş etmekle arkadaşla telefonda konuşmanın farklı beklentiler gösterir.
Bağlam dışı çalışılan tümceler çocuğun öğrenmesi için çok zordur. DKT durağan bir formu değil, üretken ve çok yönlü bir yapıda çalışmalıdır. Bağlamsal beklentiler her bağlamda uygulamaya başlamadan önce değerlendirilmelidir.
Karşılıklı konuşma bağlamı dilin amacına ve işlevine yönelik dinamik bir bağlam sağlarlar. Her ne kadar bu bağlamda olaylar doğal bir sıralanış içinde olsa da DKT ya da ebeveyn bu öğrenme ortamını unutmamalıdır. Gerekirse diğer iletişim stratejilerinden faydalanılabilir.
Kaynak
Family-Focused Intervention: A Functional Model for Planning, Implementing, and Evaluating Individualized Family Services in Early Intervention Donald B. Bailey, Jr F.A.M.I.L.I.E.S. Project, Frank Porter Graham Development Center, University of North Carolina at Chapel Hill
Kekemelik Nedir ?
Ses, hece, sözcük tekrarları ve uzatmaları, duraklamalar, konuşmaya başlamada zorluk gibi belirtilerle konuşmanın akıcılığı ve ritminde meydana gelen bozukluklar “kekemelik” olarak tanımlanır. Kekemelik konuşmanın akışını bozan ve bireyler arası iletişimi etkileyen bir problemdir. Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse; konuşmanın doğal akışının bir biçimde kesintiye uğramasıdır. Bireyin istemsiz olarak sesleri uzatması, kimi sesleri üretirken zorluk çekmesi, bir sesi heceyi, ya da sözcüğü tekrarlaması biçiminde görülebilir.
Kekemelik Neden Önemlidir?
Kekemelik insanın iç yapısını, özgüvenini, hayata bakışını, kendisine saygısını ve diğer insanlarla etkileşimini etkileyen çok önemli bir olaydır.
Kekemelik Ne Zaman Ortaya Çıkar?
2-6 yaş arasında çocukların dil gelişiminde çok hızlı bir gelişme olmaktadır. Cümlelerin karmaşıklığı ve uzunluğu, iki sözcükten oluşan basit yapılardan yetişkin cümle yapısına doğru artış göstermekte ve çocuğun sözcük dağarcığı artmaktadır. Ancak, çocuğun dilbilgisel gelişimi ile üretim kapasitesi aynı değildir. Çocuk farklı yapıda pek çok cümleyi nasıl kurabileceğini “biliyor” olabilir ancak, bu bilgiyi kullanabilmesi farklı seviyelerde bir takım becerileri içermektedir. Bilgi ve beceri arasındaki bu ayrım, kekemelik için önemli bir durumdur çünkü, ileri düzeydeki dilsel bilgi çocuğun motor becerilerini baskılayabilir. Dolayısıyla, bu yaş grubundaki hemen bütün çocukların konuşmaları sırasında aynı sözcükleri ya da cümleleri art arda tekrarladıklarına, nefeslerini söylemek istedikleri cümlenin uzunluğuyla eşgüdümlü olarak kullanamadıklarına ve uygun olmayan yerlerde duraklamalar yaptıklarına tanık oluruz. Çoğu zaman bu konuşma biçimi “gelişimsel kekemelik” ya da “normal akıcısızlık” olarak adlandırılır.
Dil ve konuşma gelişimi sırasında her 100 çocuktan 4’ ünde erken dönem kekemelik belirtisi görülmektedir. Kekemeliğe gelişimsel bir sorun diyebiliriz, çünkü kekemelik belirtileri büyük oranda dil ve konuşma gelişiminin başladığı yıllarda görülür. Bu % 4’lük dilime giren çocukların %75’i yani 3’ü bu sorunu kendiliğinden aştığı görülür. Her 100 çocuktan 1’inde bu sorun kalıcı olur.
Kekemelik çocukluk çağında görülen bir problem olmakla beraber nadiren ergenlik dönemi ve sonrasında da başlayabilmektedir. Çocukluk dönemi ya da sonrasında geçirilen ciddi bir beyin hasarı sonrasında da kekemelik başlayabilir. Bu durum “nörojenik kekemelik” olarak adlandırılmaktadır. Nörojenik kekemeliği olan bireylerde, beyin hasarı öncesinde bir kekeleme öyküsünün olmadığı belirtilmektedir
Kekemeliğin Genel Özellikleri
- Genellikle çocuklukta başlar. 3,5 yaşından önce. Erken dönem kekemeliğin zaman içerisinde çocuk tarafından kendiliğinden kontrol altına alınabildiği gözlenmiş ve bu tip konuşma sorunu olan çocuklardan %75’inin 5-6 yaş civarında kekemelikten kurtuldukları ortaya konmuştur.
- Yetişkinlerde başlayanlar nörojeniktir, gelişimsel değildir.
- Erkeklerde kızların en az üç mislidir. Yaş büyüdükçe oran erkeklerin aleyhine artar (yetişkinlerde beş erkeğe bir kadın). Çünkü kızlar daha spontan bir iyileşme gösterirler.
- Davranış standartlarının, rekabetin ve cezanın yüksek olduğu toplumlarda kekemelik daha fazladır. Çocuk yetiştirme adetlerinin daha toleranslı olduğu toplumlarda kekemelik az görülmektedir.
- Ailesel, kalıtımsal. Kekeleyenlerin %40 ila 60’ının ailesinde ya kekeleyen ya da kekelemiş ve iyileşmiş birisi bulunmaktadır.
- Kekemeler stres ve zorluk azalıp dikkatleri konuşmadan başka bir yere çekildiklerinde daha az kekelerler. Bunun tersi durumlardaysa kekemelik artar.
Kekemeliğin Nedenleri Nelerdir?
Kekemeliğin nedeni ebeveynler kadar araştırmacıların da merak ettikleri ve hala kesin bir cevap bulamadıkları bir sorudur. Günümüzde kekemeliğin nedenlerine dair ileri sürülmüş pek çok farklı kuram vardır. Bunların hiçbiri kesin ve net bir şekilde kekemeliğin nedenini ortaya koyamamıştır. Kekemelik herhangi bir fiziksel yetersizlikten kaynaklanmaz. Sanılanın aksine, herhangi bir kaza, korku, şok gibi duygusal problemlerden dolayı da ortaya çıkmaz. Psikolojik faktörler, kekemeliğe yatkınlığı olan (ailesinde de kekemelik hikayesi olan) kişilerde tetikleyici bir rol oynayabilir. Ancak doğrudan doğruya kekemeliğin sebebi değildir. kekemeliğin nedeninin psikolojik olmadığı bilimsel olarak kabul edilen bir gerçektir. Yani hiçbir çocuk, korktu ya da üzüldüğü için kekeme olmaz. Bu gibi duygusal durumlar, eğer çocukta genetik bir yatkınlık söz konusu ise (birincil derecede akrabalarında kekemelik öyküsü varsa) tetikleyici bir rol oynayabilir. Günümüzde kekemeliğin nedenine ilişkin pek çok farklı görüş olmakla beraber, henüz tam olarak neyin kekemeliğe yol açtığı bilimsel olarak ortaya konulamamıştır. Farklı kişilerde farklı nedenleri olabilir ya da birkaç neden bir araya geldiğinde ortaya çıkabilir. Kekemeliğin nedenleri ile kekemeliğin sürmesi ya da kötüleşmesinin nedenleri farklı olabilir.
Günümüzde kekemeliğin nedenine ilişkin olarak yapılan çalışmalar giderek beynin çalışma sistemi üzerinde odaklanmaktadır. Akıcı konuşan bireylere kıyasla, kekemeliği olan bireylerin beyin aktivitelerinde ne gibi farklılıkların olabileceğini araştırmak üzere çeşitli beyin görüntüleme tekniklerinden yararlanılmaktadır. Son zamanlarda yapılan araştırmalar kekemeliğin nöro-fizyolojik boyutlarıyla ilgili önemli ipuçları vermektedir. Kekeme olanlarla kekeme olmayanların yada kekemelerin kekelemedikleri zamanki beyin faaliyetleri incelendiğinde, akıcı konuşma ve kekeleme arasındaki aktivitelerinin belirgin bir biçimde farklı olduğu gözlenmiştir. En son bulgular kekemeliğin konuşma anında değil öncesinde meydana gelen farklı beyin aktivitelerine yol açtığını ortaya koymaktadır Yapılan araştırmalarda, kekeleme anında sağ hemisferde normal konuşan bireyler göre farklı aktivasyonlar olduğunu ortaya koymuştur.
Yapılan araştırmalar sağ hemisferde ortaya çıkan sıra dışı aktivasyonun terapiyle ya da akıcılığı arttıran stratejilerle azaldığı görülmektedir.
Kekemelik geliştiğinde tedavi edilebilir mi?
Evet. Hem çocukların hem de yetişkinlerin tedavisine yönelik bir çok başarılı yaklaşım vardır. Bir tedavi yaklaşımının diğerinden üstün olduğuna yönelik bilimsel veri yoktur.
Kekemelik iyileştirilebilir mi?
Kekemelik için iyileştirme terimini kullanmaktan kaçınmak en iyisidir. Kekemelik bir hastalık değildir. Amaç iletişimde başarılı olmak ve akıcılığı arttırmak olmalıdır. Kekemelik kontrol altına alınabilen bir problemdir.
Kekemelik Bazen kendiliğinden düzelebilir bazen de uygun tedavilerle kekemelik genellikle kontrol altına alınabilir. Kekemelik tedavisinde temel amaç kekemeliği kontrol altına alarak akıcı konuşmayı sağlamaktır. Kekemelik, birçok durumda kişi için daha az sorun yaratıcı hale getirilebilir. Yani kekemelik davranışı tamamen ortadan kalkmasa bile denetim altına alınmış olur. Bu özellikle dil ve konuşma terapistlerinin çabasına ve kekemeliği olan kişinin ve yakınlarının işbirliğine bağlıdır.
Çocuğumun kekelediğini duyduğumda ne yapmalıyım?
Çocuklar genelde kekelediklerinin farkında değildir. Dikkatlerini kekelemelerine çekmeyin, “dur ve tekrar dene”, “konuşmadan önce düşün”, “daha yavaş konuş” gibi uyarılarda bulunmayın. Çocuğun söylediğini dikkatle ve sabırla dinleyin ve çocuğun nasıl söylediğine odaklanmayın.
Kekemeliğin tedavisi için kim yardımcı olabilir?
Çocuklarda ve yetişkinlerde kekemelik sorunu ile ilgili deneyimi olan bir dil ve konuşma terapistinden yardım almak sorunun giderilmesinde yardımcı olabilir.
Kekemelikte Kullanılan Tedavi Yöntemleri
Kekemelik probleminde uygulanan konuşma terapilerinde amaç, akıcılığın arttırılması ve iletişimin daha başarılı hale getirilmesidir. Bu amaç için dil ve konuşma terapistlerinin uyguladığı bir çok yöntem vardır. Bu tekniklerin uygulanması sırasında geribildirim vermek için bazı aletlerden ya da programlardan da faydalanılabilir. Ayrıca aile bireylerine de konuşma hızının yavaşlatılması ya da kekemeliği olan kişinin konuşmasının kesilmemesi şeklinde önerilerde bulunulur.
Kekemelik tedavilerinde izlenen sıra; değerlendirme, fark ettirme, değiştirme (tedavinin özü) ve genellemedir. Değerlendirme aşamasında amaç, kekemelik davranışını tanıma, kekemelikle ilgili ayırıcı tanı yapma, kekemelik şiddetini ve terapi hedeflerini belirlemektir. Kekemelik terapisine başlarken kekeleyen bireylerin konuşma davranışları ve kekemelik özellikleri değerlendirilir. Ayrıca kişinin kendisinin kekemelik davranışı hakkındaki düşünce ve tutumları ve bu kişinin çevresindeki insanların tutumları ve davranışları dikkate alınır. Fark ettirme aşamasında kişilere kekemelik problemi hakkında ve kendi düzeyleri hakkında bilgi verilir.
Değiştirme aşaması yani terapi aşamasında birçok farklı terapi yöntemi kullanılmaktadır. Ancak tüm terapi yöntemlerinin ortak yanı konuşma hızının yavaşlatılması ve konuşmanın yeniden düzenlenerek akıcı bir form kazanmasıdır. Uygulanacak terapi yöntemi belirlenirken uygulanacak yöntemin kişilerin hayatında kullanabileceği ve hayat akışını değiştirmeyeceği bir yöntem olması önemlidir. Bu nedenle 15 gün susularak ya da aşırı yavaş konuşularak kazanılan akıcılık zaman içerisinde yitirilmekte ve kekemelik problemi tekrar ortaya çıkmaktadır.
Kekemelik terapisinde; blok modifikasyonu, kolay konuşma tekniği, uzatılmış konuşma, nefes alıştırmaları gibi teknikler kullanılmaktadır. Bu tekniklerin dışında terapilerde yararlanılan çeşitli aletler de vardır. Kekeleyen kişinin konuşmasının belli bir oranda yavaşlatılarak kişinin kendi sesini duymamasını amaçlayan geciktirilmiş işitsel dönüt (Delayed Auditory Feedback), kekeleyen kişinin konuşmaya başladığında kulağına verilen bir gürültü ile kişinin sesini maskeleyen ve bireye geri bildirim veren araçlardan da zaman zaman yararlanılabilmektedir.
Kekemelik tedavisinin en zor ve zahmetli bölümü tedavide elde edilen alışkanlıkları günlük yaşama taşımaktır. Bu aşamaya “genelleme” aşaması denir. Klinik ortamda kazanılan bilgi ve davranışların gündelik yaşama geçirilmesi ve korunması gerekmektedir. İzlem sırasında hastanın hangi ortamlarda daha çok güçlük çektiği, hangi ortamlarda rahat olduğu ile ilgili bir takip listesi ve bununla ilgili bir değerlendirme skalası kullanılabilir.
Ayrıca okul öncesi çocuklar için farklı ülkelerde geliştirilmiş “Lidcombe”, “Fun with Fluency” vb. değişik programlar uygulanmaktadır.
Kekemelik problemi yaşayan kişilerin bu konuda uzman kişilerden yardım alması önemlidir. Bu konuda eğitime sahip uzman dil ve konuşma terapistlerince uygulanacak terapiler kekemelik probleminin giderilmesinde yardımcı olacaktır. Dil ve konuşma terapistliği eğitimi olmayan kişilerce yapılan, kısa sürelerde kesin çözümler öneren programların gerçeği yansıtmadığı ve kısa vadede bir iyileşme olsa da zamanla kekemelik semptomlarının tekrar ortaya çıktığı unutulmamalıdır.
Gerek çocukluklarda gerekse yetişkinliklerde kekemeliği kontrol altına alabilmek ve akıcı konuşmayı sağlamak mümkündür. Sanılanın aksine kekemelik tedavisine başlamak için okuma yazmayı öğrenmeyi beklemekte gerekmemektedir. Bu konuda uzman dil ve konuşma terapistinden yardım almak ve iyileşmek için istekli olmak sorunun giderilmesine yardımcı olacaktır.
Serkan BENGİSU
Uzman Dil ve Konuşma Terapisti
Çocuklarda Konuşma Gelişimi ve Konuşma Problemleri
İnsanlar arası iletişim sağlamanın en önemli yolu konuşmadır. Ailelerin çocuklarının gelişimine ilişkin olarak en öncelikli bekledikleri aşamalardan biri çocuklarının konuşmaya başlamasıdır. Anne-baba olmanın zevkini yaşamak ve çocukların sosyalleşebilmesi için çocukların “dillenmesi” gerekir. Bu mucizevi olay birçok çocukta kendiliğinden gerçekleşir ve çocuklar anadillerini kendiliklerinden öğrenmiş olurlar. Ama bu iş sanıldığı gibi zahmetsiz değildir ve bir anda gerçekleşmez.
Çocuğun iletişimi doğumla birlikte başlar. Çocuğun ağlamaya başlaması ve ağlamayı iletişim için kullanması bile bir çeşit dil becerisidir. Çocuklar, kısa zamanda ağlama seslerinden farklı sesler çıkarır ve işittikleri belli sesleri algılamaya ve yorumlamaya başlarlar. Pek çok çocuk, bir yaş civarı ilk anlamlı sözcüklerini çıkarıp en geç 2-3 yaş gibi düzgün bir şekilde konuşmaya başlar. Ancak bu durum bazen böyle olmayabilir ve çocuklar zamanında konuşmaya başlayamayabilirler. Ya da konuşmaya başlasalar dahi sesleri telaffuz etmeyle ve/veya doğru sıraya dizmeyle ilgili sorunlar yaşayabilirler.
Bu sorunlar aileleri giderek endişelendiren bir hal alır. Bazen bu sorunlar uzun yıllar etkisini sürdürecek ve hatta tam olarak düzelmeyecek sorunların da habercisi olabilir. Çünkü dil ve konuşmayla ilgili sorunları olan çocuklarda sonrasında okuma ve yazmayı öğrenmede zorluklar görülebilir. Yani bu tip çocuklar ileriki yıllarda akademik başarısızlık, öğrenme sorunları, dikkat eksikliği, özgüven kaybı, yaşıtları ile ilişkilerde davranış sorunları ve uyum bozuklukları gibi alanlarda potansiyel risk taşımaktadırlar.
Konuşma Problemlerine Neden Olan Faktörler Nelerdir?
Çocuğun konuşma problemlerinin görülmesinde birçok faktör rol oynayabilir. Doğumla birlikte gelen veya doğum sırasında oluşan sorunlar, kromozom anomalileri, motor gelişim geriliği, işitme kaybı ve görme özrü gibi bazı duyusal kayıplar, genetik bozukluklar, ailede gecikmiş dil öyküsü, zeka geriliği, yarık dudak/damak gibi konuşma organlarındaki yapısal sorunlar, otizm, yaygın gelişimsel bozukluk gibi problemler, çevresel koşullar, dil ve konuşma gelişimini destekleyici uyaranların az olması, anne-babanın tutum hataları gibi birçok nedene bağlı olabileceği gibi bazen tüm bu nedenlerden bağımsız olarak da görülebilmektedir.
Özgün Dil Bozukluğu Terapisindeki Temel Yaklaşımlar
Dil bozukluğuolan bir çocuğun tedavi sürecine katkıda bulunabilmek için aileler tarafından yapılması gereken bir takım şeyler vardır. Zira dil bozuklukları, bir uzman uzmanın uygulayacağı dil terapisi sisteminin yanı sıra, ailelerin davranışları ile yaptığı destekler ile tedavi edilir. Tüm dil bozuklukları çeşitlerinde ailelerin katkısı çok önemli bir yer tutmaktadır.
Çevreyi düzenleme
Aileler, dil bozukluğu olan çocuklarını, doğal gözüken ortamlarla konuşmaya ve iletişim kurmaya itmelidir. Çevreyi uygun şekillerde düzenleyerek dil terapisi konusunda önemli bir katkı yapmış olursunuz.
- Çocuğun istediği şeyleri görüş mesafesine fakat ulaşamayacağı bir yere koyun.
- Materyalleri yalnızca yetişkin yardımıyla alınabilecek yere koyun ( sıkıca kapatılmış saydam plastik kutu)
- Rutinlerin olması gereken sırasını bozma ( çorabını giymeden ayakkabısını verme..)
Çocuğun yönlendirmesine izin verin
- Çocuğun seçip oynadığı oyuncaklara dikkatinizi verin ve onun hakkında konuşun.
- İletişimi mümkün oldukça çocuğun başlatmasını sağlayın (uzun sessizlik olsa bile). Bu durumda dil bozukluğu olan çocuk konuşmayı ve iletişime geçmeyi gereklilik olarak algılayacaktır)
- Motor taklit- çocuğun yaptığı motor hareketin aynısını ya da abartılmış veya azaltılmış biçimini çocuk yapar yapmaz taklit edin.(Erken dönem sıra alma davranışını yerleştirmek için bir dil terapisi yöntemidir).
- Vokal taklit- çocuğun çıkarttığı sesleri birebir yada değiştirilmiş bir biçimde üretme ( çocuk ‘aaahh’ der yetişkin ‘ahh’ veya ‘baaa’ der)
Sosyal rutinler oluşturma
- Çocuğu tekrarlı, ne olacağı bilinen oyunları öğret ör ‘ce ee’, ‘ geldim geldim ‘vs, aile üyelerinde bunu günde en az bir kere oynamasını isteyin.
- Oyunu biraz değiştirin ( kırmızı balık şarkısını içine daha uzun şeyler sokun, bu durum dil bozuklukları olan çocuğa çeşitlilik katacak dil terapisi konusunda da artı değer sağlayacaktır)
Teşvikler:
- Zaman gecikme teşviki: Rutinlerdeki sıra almanın bölünmesi, duraksatılması ile gerçekleştirilir.( ör: çocukla karşılıklı top atmaca oynanıyorsa yetişkin topu tutar, çocuğa vermez, çocuktan işlemin devamı için bir yanıt gelmeden de topu yollamaz. Bu dil bozukluğu olan çocuğu konuşmaya iter)
- Bakış kesişmesi: Göz kontağı kurmak için yetişkin başını çocuğun görme alanına sokar ve yavaşça takip etmesini sağlar. Çocuk düzenli olarak göz kontağı kurmaya başladığında bu durum azaltılır.
- Sözel teşvikler: iletişim elde etmek için açık uçlu sorular sorulur (ne?) veya emirler verilir (‘bana bak’.)
Modeller
- Sesli modeller: çocuğun kullandığı seslerin yetişkin tarafından gecikmeyle taklit edilmesi. Eğer çocuk ‘ba’ sesini çıkartmışsa, farklı bir zamanda yetişkin çocuktan ses çıkartmasını sağlamak için ‘ba’yı kullanır. Bu hareket dil terapisi uygulanan bir çocuğa aşama kaydettirecektir.
- Jest modeller: çocuğun presembolik(sembol öncesi) jestlerinin kullanımını uygun zamanlarda model olarak kullandırtma. (ör: uçak başımızın üzerinden geçerken, yetişkinin parmağıyla işaret etmesi, sözel olmayan bir yorumdur.)
Doğal Sonuçlar
- Çocuğun ifade edilen amacı anladığından emin olun. Eğer çocuk bir protesto eyleminde bulunuyorsa (ki bu durum dil bozukluğu olan bir çocukta normal bir harekettir) çocuk protestosunu sonlandırdığında onu onurlandırın (sosyal pekiştirme). Çocuğun istediği herhangi bir obje verilir ve çocuğun ortak dikkat çekmek istediği şeylere yönelin.
- İletişimin gerçekleştiğini çocuğa bildirin. Gülümseyin, bakın veya çocuğun amaçlı yaptığı her davranışa yorum yapın. Bu şekilde kendiniz bir dil terapisi sistemi oluşturmuş olursunuz.
- Dilsel haritalama sunun. Çocuğun sözel olmayan iletişim niyetini kelimelere dökün. Örnek: Çocuk bir bardağı gösterir biz “bu bir bardak, bana bunu göstermen ne güzel” diyebiliriz.
Dil Bozuklukları hakkında daha detaylı bilgi için diğer makalelerimizi de inceleyiniz.
Language Disorders: A Functional Approach to Assessment and Intervention (4th edition) Robert E. Owens, 2003,Allyn & Bacon
Beyin ve Dil (Nörolinguistik Çalışmalar)
İnsan beyninin doğum öncesi geçirdiği biyolojik ve fizyolojik süreçte oluşan ve bir tür ön hazırlık olarak adlandırabileceğimiz özelleşmiş bölgelerdeki dile ilişkin ilkeler (zihinsel dilbilgisi), doğum sonrasında destekleyici beyin yapılarının da gelişimi eşliğinde dış dünyadan gelen uyaranlar doğrultusunda işlerlik kazanmaya başlar. Sosyal süreç olarak adlandırılan bu aşamada çocuk, içine doğduğu toplumun dilini, aldığı dilsel uyaranların beynindeki özel alanlara erişip onları işler kılmasıyla edinmeye ve bir süre sonra da kullanıma dökmeye başlar. Bu durumda, dil edinimi için beyindeki biyolojik ve fizyolojik yapılanmanın gerekli ancak yeterli olmadığı sonucuna varabiliriz. Bu ön hazırlığın ya da bir başka deyişle, beyindeki dil için özelleşmiş bölgelerin işlerlik kazanabilmesi için uyaranların gelmesi gerekmektedir.
Doğum öncesi dönemde beynin gelişiminde ortaya çıkan işleyiş bozuklukları ya da sonradan oluşan hasarlara dayalı dil sisteminin işleyişini etkileyen görünümler, hem beyin sisteminin hem de dil sisteminin işleyişine ilişkin bulgular sunmaktadır.
Doğanın bilinen en karmaşık nesnesi olan insan beynini ve onun en yetkin ürünlerinden biri olan dil sistemini çözmeye çalışan farklı alanlardaki bilim insanları, inceleme konularının ancak alanlararası bir yaklaşımla ele alındığında çözümlenebileceği gerçeğine vardıklarında beyin sistemini inceleyen nörolojiyle dil sistemini inceleyen dilbilimin birlikteliğinden nörolinguistik ya da sinirdilbilim altalanı ortaya çıkmıştır.
Dil edinimi, gelişimi ve kullanımı süreçlerinde dil sisteminin işleyişinde görülen aksamaların sistemin hangi düzleminde ya da hangi bileşende, nasıl oluştuğu konusundaki dilbilimin sunduğu veriler, beyinbilimcilerin, bu süreçlerin işleyişinde beyin sisteminin nasıl işlediği/işlemediği verileriyle birleştiğinde çözüme ulaşmak artık daha kolay olmaktadır.
Dil sisteminin işleyişine ilişkin veriler aksaklıkların, düzensizliklerin giderilmesi aşamasında da, yani, sağaltım diye adlandırabileceğimiz dönemlerde de olumlu katkılar sağlamaktadır.
Aynı durum, dil ve konuşma bozuklukları alanı için de söz konusudur. Çocukların dil edinimi ve gelişimi dönemlerinde karşılaşılan aksamaların sistemin işleyişindeki temel bileşenlerin hangisinde olduğunun bilinmesi, kritik dönem içinde sorunun büyük ölçüde çözümlenebilmesine de olanak sağlayacaktır.
Dilbilimciler, dil sisteminin işleyişinde 4 temel bileşenin bulunduğunu kabul etmektedirler: Sesbilimsel, sözdizimsel, anlambilimsel ve kullanımbilimsel bileşen. Bir konuşma eyleminin gerçekleşebilmesi için beyinde seslerin kodlanması, bu seslerin sözcüklere ve tümcelere dönüşmesi gerekmektedir. Bu kodlama dilin sesbilimsel yapısını oluşturmaktadır. Konuşma sırasında, sesbilimsel yapı, konuşma seslerini seçme-birleştirme işlemiyle biraraya getirip düşünce boyutundaki kavramların imgeleri olan sözcüklere dönüştürmemizi sağlarken beyin de bu dizgeyi, ses yolu kaslarına gönderdiği komutlara dönüştürür. Konuşulanı çözümlerken de beyin, işitsel sinirlerden gelen sürekli ve içiçe verileri, hem sesler ve sözcükler arasındaki sınırları hem de sesin yavaş-hızlı, alçak-yüksek-fısıltı ayrımlarını belirleyerek algılanmasını sağlar. Sesbilimsel yapı, konuşma seslerini biraraya getirip sözcük üretiminin ilk aşamasını oluştururken sözdizimsel yapı, bu sözcüklerin doğuştan gelen zihinsel dilbilgisi kuralları çerçevesinde biraraya gelmesini ve daha büyük birimler olan öbek ve tümcelerin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Anlamlı birimlerin daha büyük anlamlı birimlere dönüşmesini olanaklı kılan sözdizimsel yapıyı oluşturan kurallar bütününün işleyişi, edinim sürecindeki çocuğun beyninde var olduğu savlanan zihinsel dilbilgisinin varlığını da kanıtlamaktadır. Dilin üçüncü bileşeni olan anlambilimsel bileşen aracılığıyla sözcüklerarası ve tümcelerarası ilişkiler kurulabilmektedir. İnsanlar, nesneler ve olaylarla ilgili bilişsel düşüncelerini, dünya bilgilerini anlatabilmek için dilsel yapılara başvurmakta, böylece, dünya bilgisi, yaşanılanlar, deneyimler, kültür öğeleri dilin anlam bilimsel bileşenine yansımaktadır. Beyindeki dilin, diğer üç bileşenin çalışmasıyla oluşturduğu iletişimsel veriler, somuta dökülüp alıcı/dinleyici/okuyucu tarafından algılanma sürecine girdiğinde kullanım bilimsel bileşen de devreye girer. Bu durumda dördüncü bileşenin algılama-anlamlandırma süreciyle ilişkili olduğu söylenebilir. İletinin gönderildiği bağlam, alıcı ve vericinin artalan bilgileri, yaşantı ortaklığı olarak nitelendirilebilecek ortak deneyimleri, alıcı ve vericinin ruhsal durumları ve birbirlerinin zihinsel durumlarını anlayabilecek durumda olmaları, iletinin alımlanmasında büyük rol oynamaktadır. Çünkü bilindiği gibi, konuşma eylemi, konuşucunun amacı ve sezdirimleriyle dinleyicinin çıkarımlarının bir bileşkesidir.
Konuşma eylemi sırasında dilin bu sözünü ettiğimiz 4 bileşeni bir arada işler. Bir tümcenin üretiminde sözcükler belirli bir sözdizimsel sıralamayla dizimlenirken anlambilimsel ve sesbilimsel özellikler de tanınmakta, kullanımbilimsel veriler de devreye girmektedir. Bir başka deyişle, beyinde, dili oluşturan en küçük birimlerin yer aldığı sözlükçelerin bulunduğunu ve her üretim aşamasında zihinsel dilbilgisinin kuralları çerçevesinde bir seçme-birleştirme işleminin yaşandığını söyleyebiliriz. Sözdizimsel bileşenin kurucu, diğer bileşenlerin yorumlayıcı işlev yüklendikleri yönündeki sav, birinin diğerinden daha az önemli olduğunu değil, bütünün ortaya konabilmesi için tüm bileşenlerin birbirleriyle bağlantılı biçimde eksiksiz çalışması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu bileşenlerden birinde ya da bileşenler arasındaki bağlantıda yaşanan sorunların, sistemin bütününün işleyişini aksattığını araştırmalar göstermektedir
Bu bağlamda sizlerle Dilbilim bölümünde ortaya konmuş birkaç çalışmanın bulgularını paylaşmak istiyorum. Doğuştan ya da sonradan oluşan travmalarla kendini gösteren beyin işleyişindeki aksamaların dil sistemindeki görünümlerini belirlemek amacıyla yapılan araştırmalarda en çok zorlanılan konunun veri toplama olduğunu belirtmek gerekir. Kimi zaman hastaların iletişim kurmak istememelerinden kimi zaman da hastalarla görüşülmesini istemeyen kurumlardan kaynaklanan sorunlar olabildiğince aşılmaya çalışılmaktadır.
Dil ve konuşma bireylerin kendilerini ifade etme, iletişim kurma ve sosyal hayatı
paylaşmalarındaki en önemli araçlardandır. Birey doğumundan itibaren çevresinde olan
biteni anlamaya, istek ve ihtiyaçlarını ifade etmeye çalışırken dili kullanır. Dil, genellikle
konuşma ile aynı kavram gibi algılanmakla birlikte konuşmayı, yazmayı ve sembollerle
ifade etmeyi de içeren daha geniş kapsamlı bir kavramdır. Konuşma ise seslerin fiziksel
olarak üretilmesi ve dili kullanarak sözlü iletişim kurma yöntemidir. Özetle dil sözlü olan
ve olmayan, kültürle de bağlı çok geniş bir kapsama sahipken konuşma, dilden kesin
sınırlarla ayrılamayan ancak dil ile bağlantılı bir parçayı oluşturmaktadır.
Dil ve konuşma gelişimi zihinsel, fiziksel ve duygusal gelişimden bağımsız
değildir. Bu alanlardan herhangi birinde yaşanan bir güçlük, dil ve konuşmayı olumsuz
yönde etkileyebilmektedir. Dil ve konuşma güçlüklerini ortaya çıkaran nedenler arasında,
zihinsel yetersizlik, işitme kaybı, gelişimsel gecikmeler, bazı cerrahi girişimler sonrası
sorunlar, beyin hasarları, yarık damak/dudak gibi yapısal bozukluklar, serebral palsi gibi
kasları etkileyen hastalıklar, sesin yanlış kullanımı vb. pek çok neden sayılabilir. Dil ve
konuşma güçlüklerinin sınıflandırılmasında farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Dil ve
Konuşma Güçlüğü Destek Eğitim Programı’nda, bireylerin bu alanda yaşadıkları
yetersizlikler dikkate alınarak gruplandırma yapılmıştır. Bu doğrultuda Dil ve Konuşma
Güçlüğü Destek Eğitim Programı beş ayrı modülden oluşan bir sistem hâlinde
düzenlenmiştir. Bu modüller, Sesletim ve Ses Bilgisi, Akıcı Konuşma, Ses
Bozukluklarının Sağaltımı, Gelişimsel Dil, Edinilmiş Dil Bozukluklarının Sağaltımı
başlıkları altında hazırlanmıştır.
Dil ve Konuşma Güçlüğü Destek Eğitim Programı, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı
faaliyet gösteren özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerinde uygulanmak üzere, dil
ve konuşma güçlüğü olan bireylerin günlük iletişimde ihtiyaçlarını karşılayacak dil ve
konuşma becerilerinin geliştirilmesi amaçlanmaktadır.
Programın hazırlanmasında 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun’un Ek.3 maddesi ile 24.07.2008 tarihli ve 5793 sayılı Bazı
Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 25. maddesi
dayanak teşkil etmektedir.
ÖZÜR GRUBUNUN TANIMI VE ÖZELLİKLERİ
Bireyin sözel, sözel olmayan veya grafik sembol-işaret sistemlerini kullanarak
iletişim kurma (alma, gönderme, işlemleme, kavrama-anlama) yetisinde kişisel, sosyal,
eğitim ve iş hayatını etkileyen yetersizliklerdir. Bu yetersizliklerde işitme, dil ve
konuşma süreçleri hafif düzeyden çok ağır düzeye yayılan gelişimsel ya da edinilmiş
(sonradan ortaya çıkan) olarak etkilenebilir. Bu yetersizlikler belirli bir tıbbi nedene
dayalı olabileceği gibi belirli bir nedene bağlı olmayabilir ve/veya çeşitli özür gruplarına
ikincil olarak eşlik edebilir. Dil ve konuşma güçlükleri ana hatlarıyla beş alt grupta
modüler olarak toplanmıştır:
- Sesletim (Artikülasyon) ve Ses Bilgisi (Fonoloji) Bozuklukları: Konuşma seslerinin
ve dile ait ses birimlerin beklenenden farklı olarak sesletimi; ve ana dilin ses sistemi ve
ses birleşimlerini düzenleyen kuralları anlama ve kullanmada güçlüktür. Bu bozukluklar;
konuşma sesinin özelliklerinde, çarpıtılmalar; bir ses yerine başka ses kullanma, ses
düşürme, ekleme, arka sesleri (k, g) öne getirme (t, d), ya da sürtünmeli sesleri (f, v, s, z,
ş, j) durak sesi olarak çıkarma (t, d, p, b) gibi hata örüntüleri ile belirlenir. Bu durum
konuşmanın anlaşılırlığını olumsuz yönde etkiler.
- Akıcı Konuşma Bozuklukları: Konuşmada beklenenden farklı hız, ritim gözlenmesi,
ses, hece, sözcük ya da sözcük öbeği tekrarları, uzatmalar veya bloklar biçiminde
konuşma akışının kesintiye uğramasıdır. Bunlara aşırı gerginlik, çabalama davranışları ve
ikincil davranışlar eşlik edebilir.
- Ses Bozuklukları: Bireyin yaşına ve cinsiyetine uygun olmayan ses üretimi ve/veya
ses kalitesinin, perde (ton), şiddet, rezonans, ve/veya süre gibi özelliklerinde ortaya çıkan
bozukluklardır.
- Gelişimsel Dil Bozuklukları: Konuşma, yazı ve/veya diğer sembol sistemlerinin alıcı
(algılanması-anlaşılması) ve/veya ifade edici (kullanılması) boyutlarında dilin biçim
bilgisi (morfoloji), söz dizimi (sentaks), anlam bilgisi (semantik), edim bilgisi/kullanım
bilgisi (pragmatik) alt sistemlerini kapsayan bozukluklardır. Bu bozukluklar doğuştan
veya bebeklik/çocukluk çağında ortaya çıkan gelişimsel nitelik taşırlar.
- Edinilmiş Dil Bozuklukları: Bu bozukluklar dil kazanıldıktan sonra çoğunlukla
ergenlik döneminde ya da yetişkin yaşlarda herhangi bir nedenle dil ve konuşmanın
kaybı biçiminde görülür. Bu bağlamda konuşma, yazı ve/veya diğer sembol sistemlerinin
alıcı (algılanması-anlaşılması) ve/veya ifade edici (kullanılması) boyutlarında dilin biçim
bilgisi (morfoloji), söz dizimi (sentaks), anlam bilgisi (semantik), edim bilgisi/kullanım
bilgisi (pragmatik) alt sistemlerini kapsayan bozukluklardır.
PROGRAMIN DÜZEYİ
Program, doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle dil ve konuşma becerileri ve
günlük yaşam aktiviteleri olumsuz etkilenmiş her yaştaki bireyin genel ve gelişimsel
özellikleri dikkate alınarak hazırlanmıştır.
PROGRAMIN GENEL AMAÇLARI
Program ile bireylerin;
- Sesletim (artikülasyon) ve ses bilgisel farkındalık (fonolojik) becerilerini
geliştirmeleri,
- Günlük iletişimde konuşma hızını ve ritmini işlevsel ve akıcı bir şekilde
kullanmaları,
- Sesini kalite, perde, şiddet, rezonans, ve/veya süre gibi özellikler yönünden yaşına
ve cinsiyetine uygun olarak kullanmaları,
- Alıcı ve ifade edici dil becerilerini geliştirmeleri,
- Okuma- yazma becerilerini geliştirmeleri,
- Günlük iletişimde alternatif ve destekleyici iletişim yöntemlerini kullanmaları
beklenmektedir.
ANKARA DİL ve KONUŞMA GÜÇLÜĞÜ ÜZERİNE PROGRAM İLE İLGİLİ AÇIKLAMALAR
- Modüllerde yer alan kazanımlar, dil ve konuşma güçlüğü destek eğitim programında
yer alan genel amaçlara ulaşmasını sağlayıcı nitelikte belirlenmiştir.
- Programı oluşturan modüller ve kazanımlar bireylerin dil ve konuşma alanında sahip
olduğu yetersizlikler göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır. Birey ihtiyaçlarına
göre aynı anda birden fazla modülden yararlanabilir. Örneğin, bir çocukta hem
sesletim hem de akıcı konuşma sorunu olabilir. Bu durumda birey her iki modülden
yararlanabilir.
- Modüller arasında bir aşama ve sıra bulunmamaktadır. Modüllerin seçiminde bireyin
ihtiyaçları ve özellikleri dikkate alınmalıdır.
- Bireyin bireyselleştirilmiş eğitim programına alınacak kazanımlar belirlenirken
kişinin dil gelişimi, bilişsel, fiziksel, psiko sosyal özellikleri, yaşı, cinsiyeti,
çevresi, sağlık durumu vb. faktörler dikkate alınmalıdır.
- Dil ve konuşma güçlüğü olan bireylerin ek olarak başka bir yetersizliği olması
hâlinde ihtiyaç duyulan diğer destek eğitim programlarından da yararlanması
sağlanmalıdır.
- Program modüllerinde yer alan kazanımların gerçekleşebilmesi için öğrenme ve
öğretme sürecinde gerekli modüllerde belirtilen araç gereç ve donanımlar
sağlanmalıdır. Destek eğitim sürecinde kullanılacak araç ve gereçler bireyin yaşı, dil
gelişimi, sağlık durumu, bilişsel, psiko sosyal, fiziksel özellikleri vb. dikkate alınarak
seçilmelidir. Dil ve Konuşma Güçlüğü Destek Eğitim Programı uygulanırken
çocuklara yönelik olarak sesli ve renkli oyuncaklar (pelüş ve plastik hayvanlar,
taşıtlar, bebekler, legolar, hamur vb.), resimli kartlar, oyun kartları, fotoğraflar, eşleme
kartları, sıralama kartları boyama ve kavram kitapları, değerlendirme formları, test
materyalleri, sözcük/cümle listeleri, Millî Eğitim Bakanlığı Ders Kitapları ve
Eğitim Araçları Yönetmeliği’ne uygun olan okuma ve resimli hikâye kitapları,
teknolojik araç ve gereçler, ayna, kronometre, metronom vb. araç ve gereçler
kullanılabilir. Yetişkinlerle ise yaşı mesleği, sosyokültürel özelliklerine uygun araç ve
materyaller kullanılmalıdır.
- Programı uygulayan uzman, eğitim ortamını en uygun biçimde hazırlamalı ve eğitim
sırasında eğitim teknolojilerini etkin biçimde kullanmalıdır.
- Bireyin eğitim planı doğrultusunda bağlı olduğu rehberlik araştırma merkezi, varsa
devam ettiği okul ya da kurum ve diğer ilgili kuruluşlarla iş birliği yapılmalıdır.
Bireyin eğitim planı, yapılacak çalışmalar, öneriler konusunda varsa devam ettiği
kurum/okul personeli (sınıf öğretmeni, rehber öğretmen, özel eğitim öğretmeni, branş
öğretmeni, kurum psikoloğu, çocuk gelişimcisi, çocuk eğiticisi, doktor vb.) ile görüş
alışverişi yapılarak bireyin gelişimi desteklenmelidir. Öğrencinin kayıtlı olduğu
eğitim kurumuna, öğretimsel uyarlamalar ve değişikliklere (sınıf ortamı, öğretim
yöntemi, öğretmenin yönergelerin niteliği, etkinliğin tamamlanması için verilen süre,
etkinlik sayısı, etkinliğin/ çalışmanın tekrar yapılması için süre verilmesi, grup
çalışmaları vb.) yönelik önerilerde bulunulmalıdır.
- Bireyin destek eğitim sürecinin sonunda devam ettiği kurum tarafından hazırlanan
gelişim raporu ve ekinde birey kazanımlarının günlük yaşama geçişini ve kalıcılığını
sağlayacak öneriler, bağlı olduğu rehberlik ve araştırma merkezinin yanı sıra bireyin
ailesine/2828 sayılı yasa ile devlet koruması altında bulunan bireyin vasi statüsünde
olan kuruma, varsa devam ettiği okulun rehberlik ve psikolojik danışma servisine
iletilmelidir.
- Destek eğitim alan bireyin eğitim sürecinde edindiği kazanımların sosyal yaşama
geçişinin ve deneyim zenginliğinin sağlanması için çevresi ile iletişimde bulunacağı
oyun, drama, tiyatro, gezi, spor vb. etkinliklere bireysel eğitim programı içinde yer
verilmelidir. Birey ve aile, dil ve konuşma becerilerinin gelişimine destek olabilecek
izcilik, tiyatro, spor etkinlikleri, müzik aleti çalma, resim yapma, iş ve mesleğine
uygun etkinlikler vb. biçimde zamanını değerlendireceği sosyal ve kültürel faaliyetler
konusunda bilgilendirilmeli ve yönlendirilmelidir.
- Programı uygulayan personel tarafından destek eğitim programı kapsamında uzman
desteği alınabilir. Gecikmiş konuşma ve işitme engelli çocukların dil gelişim sürecinde
eğitim odyologları ve işitme engelliler öğretmenlerinden; nörolojik sorunlu bireylerde
fizyoterapist desteği alınabilir. Gerektiğinde psikolog, psikiyatr, rehber öğretmen,
KBB uzmanı, çocuk hastalıkları uzmanı, plastik cerrahi uzmanı, nörolog, ortodonti
uzmanı/diş hekimi ile de iş birliği yapılabilir.
Ankara Dil ve Konuşma Güçlüğü
PROGRAMIN YAPISI
Dil ve Konuşma Güçlüğü Destek Eğitim Programı genel amaçlarına ulaşmasını
sağlayacak çeşitli modüller ve modüllere yönelik kazanımlardan oluşmaktadır. Her bir
modülde bireylerde ulaşılması beklenen kazanımlar, içerik, açıklamalar ve ölçme
değerlendirme bölümleri yer almaktadır.
Modüllerde yer alan kazanımlar bireye kazandırılacak bilgi, beceri ve tutumlardan
oluşmaktadır. Modüller uygulayıcıya rehber olabilmesinin yanında eğitim kurumlarının
uygulayacağı bir standart getirdiği gibi ölçme ve değerlendirme sürecini de
kolaylaştırmaktadır.
Dil ve Konuşma Güçlüğü Ankara
Dil ve Konuşma Terapisi küçük yaş gruplarında oyun terapisi ile sentezlenerek verilmektedir:
Günümüzde yetişkinler için yapılan danışmanlıkların, çocukların dünyasında oyun terapisi olarak karşılık bulduğunu söyleyebiliriz. Çocukların canlarını sıkan olay ve durumları ifade etmeleri zordur. Duygularını, düşüncelerini, ihtiyaçlarını en doğal şekilde dile getirme şansını çocuklara “Oyun Terapisi” sağlamaktadır. Uzmanlarımız sayesinde çocuklar kendilerini, dünyamızı daha iyi anlamaya başlar, hayata daha güzel bakabilmek için gereken yetenekleri geliştirmeyi öğrenirler. Bu doğrultuda oyun terapisti olan uzmanımızın ruh sağlığını koruyucu etkisi gözle görülür hale gelir. Seanslarımızdan sonra çocuğunuzla iletişime geçtiğinizde, çocuğunuzun her şeyi anlatmak zorunluluğunda olmaması önemlidir. Çocuk tedavi vaktini, terapisti ve kendisi arasında özel ve eğlenceli bir saat olarak gördüğünde, programın faydası etkisini arttırır. Yetişkin bireyler tedavi sonrasında çocuklarıyla iletişim kurma konusunda ısrarcı olmamalı ve çocuğunun özgürlük hakkını tanımalıdır. Özellikle sohbetin doğal olarak başlaması faydalıdır. Oyun Terapisi programımız; Sorun haline dönüşen takıntılara, alt ıslatma, tikler, korku ve kaygılar, travmalar, yeme-içme problemleri, tırnak yeme, parmak emme, saç yolma, özgüven ve benlik, öfke kontrolü problemleri, hiperaktivite, kardeş ve kişiler üzerine yoğunlaşan kıskançlık, boşanma sürecinin etkileri, fiziksel cinsel istismar travmaları, konsantrasyon eksikliği, davranış problemleri gibi durumlara fayda sağlarken çocukların iç dünyasının yanı bir bakıma ruhunun rahatlamasına yol açar.
Her çocuk terapi süresince değişik hızlar ile ilerler. Bu nedenle terapinin süresi çocuğun yapısına, travmanın derecesine, hayat ve ev koşullarına bağlı olarak değişiklik gösterir. Oyun Terapisinde tutarlı olmak fazlasıyla önemlidir. Aynı gün, aynı saat ilkesi uygulanır. Ancak beklenmeyen durumlarda terapiyi bozmayacak şekilde çözümler sağlanabilir. Oyun terapisi ile
yaratıcı hayal kurma sağlanır ve böylelikle anlayışın gelişmesi sağlanır.
Terapötik hikaye anlatımı yapılarak ahlaki ve ruhsal gelişim desteklenir.
Kuklalar ve maskeler kullanılarak sosyal ilişkiler kuvvetlendirilir.
Sanat uygulamaları ile yaratıcılığın gelişmesi sağlanır.
Çocuklar kendi dünyalarında güven içerisinde olduklarını düşünmeye başlarlar.
Bağışıklık sistemleri güçlenir. Düş gücüne dayanan oyunlarda yer alan mecazlar ise beyinde ortaya çıkan kimyasal yeni nöron bağlantıların oluşmasına neden olur.
Endişe ve özellikle saldırganlık seviyesi azalır, çocuklar psikolojik olarak kendilerini güçlü hisseder.
İngiltere de 6 seans oyun terapisi sonunda yapılan bir akademik araştırmada çocukların grup etkinliklerine katılma, odaklanma konusunda olumlu gelişim gösterme, iletişim kurma, dinleme gibi konularda fazlasıyla geliştikleri sonucuna varılmıştır.
Oyun terapisinin en etkili olduğu sorunları belirtmek gerekirse;
Davranış problemleri, ayrı yaşayan veya boşanmış ebeveynler, ölümler ve kayıplar, istismar, kabuslar, devamsızlık, zorbalık, sosyal dışlanma, gelişim gecikmeleri, otizm, iletişim sorunları, fiziksel kültürel gelişim alanlarındaki yetersizlikler gösterilebilir.
Sağlıklı toplumlar yetiştirmek için sağlıklı çocuklara ihtiyaç olduğunu çok iyi biliyor ve anne babaları gibi onlarla kaliteli zamanlar geçirmeyi hedefliyoruz.
Oyun terapisi sadece tedavi edici değil aynı zamanda önleyici bir terapi yöntemidir.
Çocuğunuzla birlikte katılabileceğiniz Oyun Terapi programımız bulunmaktadır. Bu programda terapistimiz anne ve babayı oyun sırasında dikkat edilmesi gereken noktaları açıklar. Bir çok anne ve babanın tarafsız bakamadığı çocuklarına objektif bakması sağlanır ve gözlemlenen noktalara dikkat çekilerek çocuklarında bu problemleri farkına varmaları sağlanır. Çoğu problem gelişim göstermeden önüne geçilebilen bir hale gelir. Uygulamalarımızdan örnek vermek gerekir ise; Yumuşak oyuncaklar çocuklara güven hissi vermektedir. Ailevi sorunlara yönelik oyuncaklarımız örneğin; kardeş kıskançlığında, oyuncak ailesi veya hayvan ailesidir. Yaratıcılığı geliştirmek için boyama, oyun hamurlarıdır. Kendini ifade etme ve rahatlama konusunda; Müzik aletleridir. Ayrıca su oyunları gibi etkinlikler düzenliyoruz.
Çocuklara en verimli olan oyun ortamını hazırlayarak süreci özenle takip ediyoruz.
HER KONUDA BİLGİ ALMAK İÇİN
TEL:
0312 235 2357
ADRES:
Osmanağa Konakları, 2432. Cadde, 2494/3 Sokak, (Ana Cadde Liva Pastanesi, HSBC Bank yanı) Ümitköy, Çayyolu / Ankara
ANKARA ÇAYYOLU ÖZEL EĞİTİM MERKEZİ
SES ÖZEL EĞİTİM