Disleksi Nedir?
Disleksi, kişilerin beyinlerinin bazı noktalarda genelden farklı işlemesiyle okuma yazma, yön kavramı, zaman kavramı gibi konularda öğrenme güçlüğüne yol açan nörolojik özel bir tanı, farklılıktır. Disleksi tanısı olan kişilerin sıklıkla harfleri ters gördüklerine ve yazdıklarına rastlanır. Kişiler harfleri dans ediyor gibi görebilirler, okurken kelimeleri atlayabilirler ve seçmekte güçlük çekerler. Bu nedenle kelimeleri okumakta hatta konuşmakta problem yaşayabilirler. Dil becerilerinde problem yaşayabilen dislektik bireyler hafıza ve dikkat sorunlarıyla da sıkça karşılaşmaktadırlar. Bireylerin beyinlerindeki kısa süreli ve uzun süreli bellekte disleksi kaynaklı problemler ortaya çıkabilmektedir. Bu nedenlerle disleksi bir öğrenme güçlüğü olarak görülmektedir ancak disleksi tanılı kişilerin zeka düzeyleri normal ve genellikle normalin üzerindedir.
Disleksi, ilk kez İngiliz Doktor W.P Morgen tarafından 1896 yılında tanımlanmıştır.
Avrupa Disleksi Derneği’ne göre disleksinin tanımı “Disleksi, okuma, heceleme ve yazma becerilerini edinmede nörolojik kökenli bir farklılıktır.” şeklindedir.
Disleksiyle İlgili Yanlış Bilinenler
Ankara merkezli disleksi akademimizde sürekli karşılaştığımız duyulmuş yanlış bilgiler:
“Disleksi Tanılı Öğrenciler Tembeldir.” YANLIŞ
Tersine genellikle okulda başarısız olan dislektik öğrenciler bile sınıfın en çalışkanlarıdır. Özellikle başlangıçta çoğu tanılı öğrenci sınıfın tembeli zannedilir. Halbuki sınıflarındaki en çalışkan öğrenciler aslında onlardır. Çünkü diğer öğrenciler sadece öğretmenin verdiği konuyu kavramakla meşgulken disleksi tanılı öğrenci hem okuyabilme mücadelesi verir hem de konuyu kavramaya çalışır. Anlaşılacağı üzere disleksi tanılı öğrenci diğer öğrencilerden katbekat fazla çalışmaktadır.
“Okulda Başarılı Bireylerin Disleksili Olma İhtimali Yoktur.” YANLIŞ
Eğer kişi okulda başarılı bir öğrenciyse dislektik olma ihtimali yoktur düşüncesi yanlıştır. Çünkü disleksinin okulda başarısız bireylerde oluşacağına olan inancın aksine bazı dislektik bireyler, yüksek oranda görevlerine yoğunlaşarak ve çok çalışarak okulda oldukça başarılı olabilirler ve başarılı bir eğitim hayatı geçirebilirler, hatta istedikleri mesleklere ulaşabilen bireyler olabilirler. Başarısından dolayı, okul hayatı boyunca tespit edilememiş ya da geç tespit edilmiş pek çok birey bulunmaktadır.
“Zeka ile Disleksi Direkt Bağlantılıdır.” YANLIŞ
IQ testleri ve disleksi arasında bir bağ bulunamamaktadır. Dislektik bireylerin arasında ortalama zeka üstünde pek çok bireyin olduğu bilinmektedir. Kendi alanlarında zirvede olan başarılı pek çok kişinin de dislektik olduğu bilinmektedir. Disleksi kişinin sağ ve sol lob işleyişlerindeki farklılıklar nedeniyle birçok konuda zorluk yaşatsa da birçok farklı konuda da avantaj sağlayabilmektedir. Disleksi tanılı öğrenciler genellikle normal zeka düzeyindedir veya normalin üstünde zekaya sahiptir. Üstün zekalı ve özel yetenekli disleksi tanılı kişi sayısı düşünülenin çok üstündedir. Dislektik kişiler beyindeki yeni fikirlerle, düşüncelerle, görsel perspektifle, yaratıcı zeka ile ilgili bölümleri daha aktif kullanırlar. Empati, Multi-Tasking Becerileri, sezgi ve merakları daha gelişkindir.
Disleksi lütfedilmiş bir hediye olabilir. Birçok ünlü bilim adamı ve sanatçı disleksi tanısına sahiptir. Günlüğünü tersten yazarak tutan Leonardo Da Vinci, telefonun mucidi Alexander Graham Bell, Albert Einstein, Thomas Edison, John Lennon, Pablo Picasso, Michelangelo Buonarroti, Van Gogh, Andy Warhol, Steve Jobs ve hatta Jennifer Aniston, Tom Cruise, Jey Leno, Robin Williams, Steven Spielberg… Bu isimler disleksi tanısı olan ve bilinen başarılı kişilerden sadece bazıları. Yapılan araştırmalar, farklı IQ seviyesindeki pek çok zayıf okuyucunun; imla fonolojik işlem, kısa süreli hafıza ve söz dizimi ile ilgili değerlerde eş değer zorluklar gösterdiğini ortaya koymuştur. IQ seviyesi daha yüksek olan zayıf okuyucular, IQ seviyesi düşük olan zayıf okuyuculardan, yapılan okuma değerlendirmelerinde ayrışmamıştır. Bu durum, zekâ ve disleksi ilişkisini daha açık ortaya koymakta ve disleksinin düşük, orta ya da yüksek IQ seviyesine sahip bireylerde de görülebilen bir problem olduğunu kanıtlamaktadır (Fletcher ve diğ.,1994; Gus ve Samuelsson, 1999; Siegel, 1989; Stanovich, 1991; Thomson, 2003; Whyte, Curry ve Hale, 1985).
“Kişi Okuyabiliyorsa Dislektik Olamaz” YANLIŞ
Disleksi tanılı bireyler kelimelerin şekillerini hafızaya alarak, tanıdık hikayeleri ezberleyerek, ilk harflerden sonra tahminde bulunarak okuma yapma gibi farklı stratejilerle bir süreye kadar okuma yapabilmektedirler. Bu durumda, disleksi sadece okumada güçlük olarak algılanmamalıdır ve disleksinin kişilerde farklı boyutlarda görülebileceği hatırlanmalıdır. Örneğin, bazı dislektik bireyler hiç okuyamazken bazıları okuyabilmekle birlikte okuduğunu anlayamamaktadır ya da kelimeleri karıştırarak okumaktadır.
Öncelikle disleksi ile başa çıkma sürecinde disleksi için ilaç kullanılmaz. Disleksinin genellikle okuldaki başarıya negatif etki etmesi dikkat eksikliğiyle karıştırılabilir veya okuldaki zorlanma öğrencide dikkat dağılmasına yol açabilir. Bu nedenle doktorlar bazen ilaç önerebilmektedir ancak kullanmadan önce diğer gereken yöntemlerin denendiğinden emin olunmalıdır. Gereksiz yere ilaç kullanmamak için bireyin önce farklı alanlardaki farklı alt yöntem ve uygulamalarla desteklenmesi gerekmektedir. Bütünsel olarak desteklenen öğrencinin genellikle ilaca ihtiyacı kalmadığı bilinmektedir. Dikkat eksikliği diğer deyişle dikkat dağınıklığı disleksinin bazı etkilerinden kaynaklı ortaya çıkmış olabilir. Durumun bireyde bu şekilde mi disleksiden bağımsız mı seyrettiği tespit edilmelidir. Ankara merkezli disleksi akademimiz bu nedenle bütünsel destek sağlarken programa önemli oranda nörobilim, dikkat, hafıza, beyin gelişim uygulamaları dahil etmiştir.
Disleksi tanısı olan bireyler kısa süreli ve uzun süreli bellekte problemler yaşayabilmektedirler. Hafıza bir depodan çok bir işlemler zinciri. Zihnimizde gerçekleşen fark etme-kaydetme-hatırlama ve unutmayla ilgili bölümlerden oluşan bir zincir.
Örneğin kahve içtiğimiz porselen fincanı düşündüğümüzde, beynimiz bu nesnenin adını, dudağımıza bıraktığı hissi, biçimini, işlevini, tasarımını, hayatımıza nasıl girdiğini ve bize ne anlam ifade ettiğini hatırlar. Eğer o fincanın bizim için özel bir anlamı varsa, kahveyle birlikte birçok anıyı da hatırlayıp yeniden yaşarız.
Bu anılar beynimizde bir bütün halinde-örneğin bir video klip gibi- bir arada durmaz. Kahve fincanına dair anıların her bir parçası, beynin farklı bölgelerinden gelir. Biz fincanı elimize aldığımızda beynimizin farklı bölgelerinde yer etmiş anılar yeniden yapılanır.
Anılar geçmişimizi bugüne bağlar, gelecekte yaşayacaklarımızın çerçevesini oluşturur. Çoğu zaman bizim hikayemizi, gerçekte ne yaşadığımızdan çok onu nasıl hatırladığımız belirler. Steven Pinker’in de dediği gibi “Bizler büyük ölçüde hafızalarımızdan ibaretiz.” Dün akşam yemeğinde ne yediğimizi tam olarak hatırlamayabiliriz ama çocuğumuzu ilk elimize aldığımızda onun nasıl koktuğunu yıllar sonra bile asla unutmayan bir hafızaya sahibiz. Çocukluğumuzda yaşadığımız önemsiz deneyimleri, yaşımız kaç olursa olsun hayat boyu saklayan ama bizim için son derece hayati bir telefon numarasını kolay kaydetmeyen bir hafızaya sahibiz.
Hafızanın oluşmasında ilk adım kodlamadır. Kodlama seçici dikkatle başlar. Beyin ve düşünce sistemimiz dışarıdan gelen sınırsız sayıda uyarıya açık olmasına rağmen bu verileri kodlarken her veriye aynı işlemi yapmaz. Bilim insanları hafızayı hiç silinmeyecek biçimde kodlamak için her şeyden önce çok dikkat etmemiz gerektiğini söylüyorlar. Bir şeye ne kadar yoğunlaşırsak onun beynimize kodlanması da o kadar sağlam olur.
Bir olay, bir insan, bir nesne, bir kavram önce kısa süreli hafızamızda, sonra uzun süreli hafızamızda depolanır. Bazı insanlarda kısa süreli bellek güçlüdür. Bu insanlar gördükleri bir şeyi kolay kolay unutmazlar. Kokuları, sesleri ve tatları belleklerine kalıcı olarak kaydedebilirler. Ama genelde insanların kısa süreli belleği hiç de güvenilir değildir. Hafızamız bizi kolayca yanıltabilir.
Bilgi ne kadar sık tekrarlanır ya da kullanılırsa hafızada kalıcı bir yer etmesi o kadar kolaylaşır. Uzun süreli hafızamız, sınırsız ölçüde bilgiyi çok uzun süre saklayabilir. Fakat tam tersine eğer karşımıza çıkan bilgilere, insanlara, nesnelere ait bir merakımız, özel bir ilgimiz yoksa bilgiler kısa süreli bellekte otuz saniye kadar durup yok olur.
Beynimizde bulunan nöronların tamamı birbirlerine bağlı değildir. Bu bağlantıların çoğunu biz kendimiz geliştiririz. Bunun yolu, bilgilerin birbirleriyle ilişkilendirilmesidir. Bir beyin hücresi bir diğerine sinyal gönderirken ikisi arasında bir yol oluşur, eğer insan bunu tekrar ederse bu yol kalıcı olur. İki hücre arasındaki sinyal alışverişi ne kadar artarsa aralarındaki bağ da o kadar kuvvetlenir.
Çok kullanılan bağlantılar hatırlamayı kolaylaştırır. Ama konudan uzaklaştığımızda -dolayısıyla bağlantılar arası sinyal alışverişi durduğunda- beynimiz bir süre önce çok iyi bildiği bir şeyi unutmaya başlar. Kullanılmayan bağlantılar zayıflayarak kopar. Hatırlamakta güçlük çektiğimiz bilgiler, büyük oranda biz onları gündelik hayatımızda canlı tutmadığımız, yeterince kullanmadığımız için silinmeye başlamışlardır.
Biz yeni bir bilgiyi öğrenip tekrar ettikçe sadece bilgileri hatırlamamız kolaylaşmaz, beynimizdeki karmaşık hafıza devreleri de yapılanır ve zihnimizin performansı artır. Düşündüğümüz, hatırladığımız her şey zihnimizdeki bağlantıları derinleştirir. Biz düşündükçe, hatırladıkça her yeni tecrübeyle beynimizin fiziksel yapısı da değişir. Ne kadar çok düşünür, analiz eder, yeni bağlantılar kurarsak beynimiz de o ölçüde güçlenir.
Hafızası kuvvetli olan insanların doğuştan yetenekli olduklarını varsayarız; ancak bilim insanları gerçekte bunun böyle olmadığını, güçlü hafızanın sonradan kazanılabileceğini söylüyorlar.
Öğrenme Güçlüğünde Tanı Koymak İçin Yararlanılan Test ve Araçlar
Disleksi tanısı için belirlenmiş test ve araçlar bulunmaktadır. Ancak alanda uzman ve tecrübeli kişilerin özgün gözlem ve analizleri büyük önem arz etmektedir. Özellikle tanı koyulduktan sonra bireyin hangi farklı alt yöntemlerle ilerlemesinin mümkün olacağı, hangi uygulamaların daha etkili olacağı belirlenirken disleksi alanında eğitim veren ve analizlerle çalışan tecrübeli uzmanların gözlemleri, daha özelleşmiş, bireye yönelik inceleme ve tespitler başarı için hayati önem taşır.
Tanı için faydalanılan test ve araçlar: WISC-R
PZB, SZB’ den yüksek olduğu patern: Genellikle çocuğun dislektik olduğu düşünülür. Bu çocuklar sözlü ifadede zorlanırlar. Özgül öğrenme güçlüğü için tipiktir.
Kazanılmış Bilgi Kategorisi: Genel Bilgi+Aritmetik+Sözcük Dağarcığı alt testlerini içerir; bilgiyi kazanma ve kullanabilme yeteneğini ölçer.
Sıraya koyma Yeteneği Kategorisi: Sayı Dizisi+Resim Düzenleme+Sözcük Dağarcığı alt testlerini içerir; kısa süreli bellekte depolanan görsel ve işitsel uyarıcıları art arda koyabilme yeteneklerini ölçer.
Mekânsal Yetenek Kategorisi: Resim Tamamlama+Küplerle Desen+Parça Birleştirme alt testlerini içerir; çok boyutlu mekânda obje ya da sembolleri manipüle edebilme yeteneğini ölçer.
Kavramsal Yetenek Kategorisi: Yargılama+Benzerlikler+Sözcük Dağarcığı alt testlerini ölçer; dil işlevleriyle ilgili yetenekleri kapsar.
Bu kategorilerin her birinden elde edilecek toplam puan 30’ dur. Buna göre her bireyin zayıf ve güçlü yönlerini belirlemek mümkündür.
Özgül öğrenme güçlüğünde kavramsal yetenek kategorisinin toplamı 30’ un altına düşmez. MR’ da 30’ un altına düşer.
Özgül öğrenme güçlüğünde en düşük kategori kazanılmış bilgi kategorisidir. Daha sonra sıraya koyma yetenekleri kategorisi ve mekânsal yetenek kategorisi gelir. Mekânsal yetenek kategorisinin düşük olması organisiteyi düşündürür.
Zekâ bölümü 85 ve yukarısındaysa, WISC-R kategorilerine ya da paternlerine göre özgül öğrenme güçlüğüne yaklaşıyorsak diğer testleri de uygulamak gerekir.
Gesell Gelişim Figürleri
Dokuz figürden oluşuyor. Çocuktan şekilleri kopya etmesi isteniyor. Birinci sınıfta gamalı haç ve eşkenar dörtgeni, 9 yaşından sonra köşegenleri birleştirme ve silindiri çizebilirler. Hatalar; şekli bozma, birleştirememe bütünleştirememe, çizgilerin aralarını açık bırakma, döndürmedir.
Çocuğun figürleri çizerken zorlanması; görsel algı, ayrımlaştırma, bütünleştirme alanlarında sorunları olduğunu, ince motor becerilerinde sorun olduğunu gösteriyor.
Bender Gestalt Çizim Testi
Özgül öğrenme güçlüğünde birleştirme ve şeklin bozulması hataları daha sık yapılır.
Kendi Bedeninde ve Karşısındakinin Bedeninde Sağ-Sol Ayırt Etme (Head) Testi
Çocuğun kendi bedeninde ve karşısındakinde sağ-solu ayırt etmesinde güçlük olur.
Harris Lateralleşme Testi
Çapraz lateralizasyon varsa özgül öğrenme güçlüğü için önemli, özellikle de el-göz çapraz lateralizasyonu. Ayak-el lateralizasyonu ikinci derecede önemli.
Görsel-İşitsel Sayı Dizileri Testi
Bu test kısa süreli görsel/işitsel belleği ve dikkati ölçüyor.
İşitsel-Sözel: Sayıları önce testi uygulayan okuyor sonra okunan sayıyı çocuk söylüyor.
Görsel-Sözel: Sayılara 10 sn. bakıyor kapatınca söylüyor.
İşitsel-Yazılı: Sayılar sırayla söyleniyor çocuk yazıyla tepki veriyor
Görsel-Yazılı: Sayılara 10 sn. bakıyor sonra kâğıda yazıyor
Saat Çizimi
Saat resmi çizmesi istenir. Sonra sayıları da yerleştirmesi isteniyor.
Görsel algılama, sıraya koyma, motor becerilerde güçlü-zayıf yönleri gösteriyor.
Okuma-Yazma Becerisi İncelemesi
Sınıf düzeyinde bir metin okutuluyor 1 dk. süreyle. Okuduğu doğru kelime sayısı sayılıyor. Yaptığı hatalar not ediliyor. Okuduğunu anlama becerisi ölçülüyor. Yazma becerisi iki yönlü test ediliyor. Sınıf düzeyine uygun parçayı dikteyle yazdırıyoruz, yazım hatalarına bakıyoruz.
1. sınıf ortalama 45 kelime\dakika okuyor.
2. sınıf ortalama 73 kelime\dakika okuyor.
3. sınıf ortalama 91 kelime\dakika okuyor.
4. sınıf ortalama 97 kelime\dakika okuyor.
5. sınıf ortalama 120 kelime\dakika okuyor.
WHOLE BRAIN METHOD
Ankara
SES ÖZEL EĞİTİM